- 1 Eylül’de Almanya, Polonya’yı işgal ettikten sonra 3 Eylül’de de İngiltere ve Fransa Almanya’ya savaş ilan etmiştir. Böylece başlayan Dünya Savaşı ‘sahte savaş’ (phoney war) olarak bilinir. Niye? Çünkü Almanya ve İngiltere-Fransa arasında bu karşılıklı savaş ilanlarından sonra gerçek bir savaş olmamıştır. Almanya’nın Polonya’dan sonra Avrupa’da saldırıları ilk olarak Danimarka ve Norveç’e Nisan 1940’da, Luxemburg, Belçika, ve Hollanda’ya Mayıs 1940’ta olmuştur. Paris’in işgali ve Fransa’nın teslim olması Haziran 1940, İngilizler’in Avrupa kıtasından geri çekilmeleri yine Haziran 1940 tarihlidir. Yani Nazilerin Polonya’yı işgali sonrası İkinci Dünya Savaşı başlamamıştır. Başlayan savaş haklı olarak ‘sahte savaş’ olarak bilinir. Emperyalist ülkeler arasında İkinci Dünya savaşının başlaması Nisan-Mayıs-Haziran 1940 tarihlerine denk gelir.
Emperyalistlerin, Nazilerin, Komünizm düşmanlarının, tüm bu halk düşmanlarının kendi aralarında ve milletler ve ülkelerle oyun oynayarak ve Nazileri SSCB üstüne sürme planlarını sürdürdükleri döneme denk gelen bu sahte savaşın başlangıç tarihini niye Dünya Barış Günü olarak ilan etmiştir? Olgular 1 Eylül’ün sözde-sahte savaş başlangıcı olduğunu, onun Dünya Barış Günü olarak ilanının da olsa olsa sahte-sözde barış günü ilanı olabileceğini ortaya koyuyor. 1 Eylül’ü Dünya Barış Günü ilan etmek onu yüceltmektir.
Dünya Barış Günü olarak yeni bir tarih belirlenmelidir. Bu tarih bütün emperyalistlerin işbirliğinin bir sonucu olan Nazilerin SSCB’ye saldırı tarihi olabilir. 22 Haziran 1941. Bu tarih Anavatanımız SSCB’nin Alman faşizmini yerle bir ettiği ve savaşın son bulduğu tarih olabilir. 9 Mayıs 1945. Bu tarih Barış Partizanlarının Dünya Kongresi’nin ilkini yaptığı tarih olabilir. 20-25 Nisan 1949 – (1950 sonrası Dünya Barış Konseyi’ne dönüşmüştür). Bu tarih SSCB’nin Dünya Barış Konseyi’nin talebine uygun olarak savaş yapmayı ve savaş propagandası yapmayı insanlık düşmanı suç ilan eden kanunu kabul ettiği gün olabilir. 12 Mart 1951.
- Bazı siyasi partiler ve sivil toplum örgütleri Kıbrıs Sorunu çözümü konusunda tek yol olarak BM çatısı altında iki lider arası görüşmeler üzerinden federal Kıbrıs elde etmek siyaseti garantörlerin kabulünü içermektedir. Bu nedenle NATO hakkında önerilen siyaset tamamıyla hipokratiktir. (Tüm garantörler NATO üyesidir)
Bu siyaset ayni zamanda burjuva çerçevede bir siyaset olduğu için Kıbrıslı Türklerle Kıbrıslı Rumlar arasında kardeşçe ilişkilerin oluşturulması talebini de hipokratça ve sahte bir talep olarak ileri sürmektedir. Bu olgu “güvenli” konusunda her iki tarafın “liderinin” ya AB (emperyalizmin büyük başlarının bir örgütlenmesi -ki bunlar da ayni zamanda NATO üyesidirler) güvencesi (Kıbrıs Cumhuriyeti) ya da TC güvencesi istemektedirler. (KKTC).
- Barış a ve barış güçlerine karşı bu ikiyüzlü yaklaşım 1 Eylül’ün barış günü ilan edilmesindeki ikiyüzlülüğü ve dünya emperyalizmine köleliği yansıtan yaklaşımla da kendini ortaya koymaktadır.
- Gerek barış günü olarak 1 Eylül’de ısrar etme, gerekse çözüm yolu olarak “BM çatısı altında…” siyasetinde ısrar etmek hem dünya barışına hem de Kıbrıs’ta barışa katkı değil zarar vermektedir. Günümüzde tek ve gerçek barış gücü Kıbrıs’ın proletaryası ve onun etrafında birleşecek olan Kıbrıs halkı, ve savaş yapıcılarına karşı dünya çapında mücadele etmesi gereken dünya proletaryasıdır. Burada ortaya konan siyasetler ve onlar etrafında yapılan örgütlenmeler proletaryanın barış ve milletler ve ülkeler arası kardeşçe birlik siyasetini imkânsız kılmaktadır.
- Biz demokratik yöntemlerle hayata geçirilecek bir anti-emperyalist birleşik cephe hükümeti siyasetini, ve bu siyaset etrafında tüm dünya proletaryasını Kıbrıs’ın yardımına gelmeye çağırıyoruz. Özellikle ABD, İngiltere, Almanya, Fransa, Türkiye ve Yunanistan işçilerini başlarındaki barbar yönetimleri devirmeye, iktidarı almaya ve Kıbrıs’ın özgürlüğü için Kıbrıslı yoldaşlarının yardımına gelmeye çağırıyoruz!
Mikro-çipler çağında, tam otomatik üretim çağında, internet üzerinden doğrudan demokrasi çağında başka türlü bir yaklaşım gericiliğin, barbarlığın tam ve kesin temsilcisi olarak karşımızda duran emperyalizme taviz üstüne taviz ve 1960’lardan beri sürdürülen emperyalizme teslimiyet politikasına devam etmek anlamına gelecektir. Bu yenilginin devamı ve böylece savaş ortamının savaşa KARŞI DURACAK güçleri oluşturamadan devamı anlamına gelecektir.
Yaşasın ulusların kardeşliği!
Yaşasın anti-emperyalist birleşik cephe hükümeti!
Kahrolsun savaş yapıcıları ve savaş kışkırtıcıları!
Mehmet Birinci
Genel Sekreter
KSP Merkez Komitesi (a)