Bağımsızlık Yolu (BY), 8 Eylül 2025 tarihinde, 19 Ekim’de gerçekleşecek KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimlerine dönük siyasetini izah eden bir basın açıklaması yaptı.
BY’nin sunduğu siyaset, KSP ve adayı Osman Zorba’yı desteklemeyen ve dolaylı, ama kesin bir şekilde CTP ve adayı Tufan Erhürman’ı destekleyen bir siyaset sergilemiştir.
BY’nin, tam bir labirent oluşturan siyasetlerini ve ‘programlarını’anlamaya ve her zaman ve her şart altında sol görünümlü sağcılığının, seçimlerle ilgili birkaç noktasını izah etmeye çalışalım.
Ümit ederiz tüm devrimcilere ve BY üyesi yoldaşlara da faydalı olur.
1. OYLAR BÖLÜNMESİN
Şu veya bu seçimlerde ‘oylar bölünmesin’ önermesinin uygulanabilmesi için oylara talip olan partiler, guruplar veya bireylerin en azından bir tane ortak amaçları olmalıdır.
Örneğin, savaş taraftarı bir hükümet kurmak isteyen bir partinin (partiler, guruplar, bireyler bileşeni) seçimleri kazanıp iktidar olmasını önlemek ortak amacı gibi. Savaş taraftarı olmayan bir hükümet kurmak isteyen bir partinin (partiler, guruplar, bireyler bileşeni) seçimleri kazanıp iktidar olması için tüm diğer partiler, guruplar, bireyler o partiyi destekler. Yani oylar bölünmez.
Oyların bölünmesi önlenerek iktidara taşınan partinin seçimlerden sonra, iktdar olduktan sonra yaptığı ilk iş (seçimleri kaybeden savaş taraftarı partinin de desteğini alarak-veya almayarak) savaşı örgütlemek, savaş yapmak olursa ortaya çıkan durum nedir?
Şudur: seçim öncesi savaş karşıtı olduğunu söyleyen partinin herkese yalan söylemiş olması, herkesi kandırmış olması!
Veya, seçim öncesi dönemde savaş karşıtlarının oyları bölünmesin diye, oyların savaş karşıtıyım diyen partiye verilmesini isteyen partiler, guruplar, bireyler bileşeninin kendi kendilerini ‘kandırmış’ olması ve herkesin kandırılması işine onların da ortaklık etmiş olduğu durumu ortaya çıkar.
Demek ki, şu veya bu dönemde ve belirleyici bir konuda ortak amaç için oyların bölünmesini önlemek, oyların birleştirilmesini elde etmek, mesela faşizme karşı bir birleşik cephe hükümeti kurmak için seçimlerde birleşmek gerekiyorsa edilen laflara değil, gerçek programlara ve geçmişten seçim gününe kadar yapılmakta olan işlere bakılmak ve partiler, guruplar, bireyler hakkında (ve onların bileşenleri hakkında ve de o dönem hakkında) doğru bir siyaset oluşturmuş olmak gereklidir.
Ve de, elde edilmek istenen birlik ve onun siyasetinin kitleleri kendi iktidarlarına yaklaştırması, kendi iktidarlarını elde etmek için gerekli örgütlenme yönünde adımlar atılmasında yardımcı olması gereklidir.
En azından bunlar olmazsa, tüm ‘oylar bölünmesin’ iyi görünümlü siyaseti, çok zararlı ve kötü bir siyasete dönüşür.
İşte, BY’nin ‘oylar bölünmesin’ diyerek ortaya koyduğu siyaset emekçiler açısından çok zararlı bir siyasete dönüşmüş bir siyasettir!
2. KIBRIS’TA İKİ SİYASET
Kıbrıs partileri saflarında, Kıbrıs sorununa, programatik olarak iki çözüm önerisi yapılmaktadır.
Bunlardan birincisi, birden fazla şekle bürünmektedir:
1. Kıbrıs Cumhuriyeti’ne geri dönmek. Üsler, askerler ve garantörlerle. BM çatısı altında. Ve de AB üyesi bir Kıbrıs.
2. Bugünkü şartlara uyan federal şekilde yeni bir Kıbrıs Cumhuriyeti kurmak. Üsler, askerler ve garantörlerle. BM çatısı altında. Ve de AB üyesi bir Kıbrıs.
3. İki bağımsız devlet kurmak. Üsler, askerler ve garantörlerle. BM çatısı altında. Ve de AB üyesi Konfederal Kıbrıs.
Bunlar hakkında farklı önermeler yapılabilir, ama ve sonuçta bunlar bir bütün olarak burjuva emperyalist çatı altında ve burjuva emperyalist çözüm önerilerini oluşturmaktadırlar. Bu önermeler kesin bir şekilde Kıbrıs’ı emperyalist zincirin bir parçası olarak tutmak programını oluştururlar.
İkinci çözüm önerisi ise, Kıbrıs Komunist Partisi’nin ve daha sonra AKEL’in kuruluş dönemindeki programatik önermesinin bugünkü şeklidir: anti emperyalist birleşik cephe programını uygulayacak olan Anti-Emperyalist Birleşik Cephe Hükümeti’ni kurmak. Kıbrıs’ta emperyalist zinciri kırmak. Kıbrıs’ı emperyalist sistemden koparmak.
3. ‘FEDERAL ÇÖZÜMÜ SAVUNAN ÇEVRELERDE OLUŞAN “OYLAR BÖLÜNMESİN” HASSASİYETİ’
BY, ‘Anti-emperyalist bir çizgide, İngiliz üsleri başta olmak üzere adadaki tüm yabancı güçlere karşı halkların söz, yetki, karar ve iktidar hakkını savunan, sınıf mücadelesini programının merkezine koyan, “Bağımsız Kıbrıs”ı şiar edinmiş devrimci bir partiyiz’ diyor.
Bu satırlar Kıbrıs sorununun çözümünde ikinci programatik yaklaşımı Emperyalist zinciri Kıbrıs’ta kırmak siyasetini çağırıştırıyor.
BY’nin programatik siyaseti, programı bu ise, pratik faaliyetlerinin şu veya bu şekilde Kıbrıs işçi sınıfını, Kıbrıs halkını, Kıbrıs’ın yurtseverlerini bu sonucu elde etmek için bilinçlendirmeye ve böylece bu amacın elde edilmesi için örgütlemeye hizmet etmesi gerekmektedir. Ona zarar vermesine değil!
Gel gelelim, BY ‘Emekçinin partisi Bağımsızlık Yolu olarak, siyasal eşitliğe dayalı, Kıbrıslı Türklerin dünyaca tanınmış bir statüye kavuştuğu ve adanın birleştiği federal bir çözümün savunucusuyuz’ diyor. Yani, partilerinin, Kıbrıs sorununda birinci gurupta yer alan, burjuva emperyalist çerçeve içinde yer alan ‘federal çözüm mücadelesinin saflarında konumlanmış’ olduğunu ilan ediyor. (*)
Dahası da var: BY, ‘Ortaya çıkan alternatif aday’ı, yani emperyalist sistem içinde federal çözümü savunan CTP’nin adayı Tufan Erhürman’ı ‘federasyoncu bir programla kesin bir çizgi sunmaktan, kararlı ve net bir liderlik sergilemekten kaçınmaktadır’ diye eleştiriyor.
BY, tüm ‘anti-emperyalist bir çizgide’ türü lafızlar ardında, ama kesin bir şekilde, pratik tavır takınmak gerektiğinde yukarıda ele aldığımız emperyalist zincirin bir parçası olacak olan ‘Federal Kıbrıs’ siyasetini savunmakta ve o siyasetin zaferi için Tufan Erhürman’ın adaylığını desteklemektedir, anti-emperyalist siyasetin savunucusu KSP adayı Osman yoldaşı değil! BY PM açıklamasında Kıbrıs Sosyalist Partisi ve onu adayı Osman Zorba’nın lafı bile edilmemektedir.
Başka bir deyişle, BY’li yoldaşların pratiklerinde esas aldıkları programları “bugünkü şartlara uyan federal şekilde yeni bir Kıbrıs Cumhuriyeti kurmak. Üsler, askerler ve garantörlerle, BM çatısı altında, ve de AB üyesi’’ programıdır. Onlar, farklı şekillerde ilan edilse de, bu ortak programı savunan parti, gurup ve bireylerle bu ortak amaçlarınının zaferi için birlik kuruyorlar.
BY’li yoldaşlar CTP ve Tufan Erhürman’a desteklerinin programatik bir düşüncenin, programatik bir siyasetin sonucu olduğunu gözlerden gizlemek için -herhalde en başta kendi üyelerinin gözlerinden gizlemek için- ise şu önermeyi yapıyorlar:
‘Fakat geldiğimiz noktada süreç; toplumdaki güçlü değişim isteği bizi bambaşka bir tabloya taşıdı. Beklenen iki turlu geniş bir yarış değil, ağırlıklı olarak iki adayla sınırlı ve muhtemelen tek turda bitecek bir seçim atmosferi oluştu…..Tutumumuzu belirlerken, bugün kitlelerde hâkim olan …., federal çözümü savunan çevrelerde oluşan “oylar bölünmesin” hassasiyetini dikkate alıyoruz’.
Yani, programatik temellerde ortak amaçlar değil de, kitlelerin şu anki istekleri nedeniyle, kitlelerin istekleri ortak amacı nedeniyle ‘federal çözümü savunan çevrelerde oluşan “oylar bölünmesin” hassasiyeti’ ortak amacı etrafında birleştiklerini ilan ediyorlar.
Gel gelelim UBP ve Tatar etrafında birleşenlerin, BY dahil olmak üzere CTP ve Tufan Erhürman etrafında birleşenlerin, yani şu veya bu türüyle burjuva-emperyalist çerçevede çözüm siyaseti etrafında birleşenlerin, OYLAR BÖLÜNMESİN amaç ve sloganlarınının temelleri çok eskidir. Karl Marx daha 1848 devrimleri döneminde bu sloganının ne kadar işçilere düşman, onları programatik hedefleri etrafında örgütlenmekten uzaklaştırmakta kullanılan bir slogan olduğunu anlatmıştı. (**)
KSP ve Osman Zorba’nın anti-emperyalist siyasetinin karşısında burjuva emperyalist çözüm önerileri etrafında birleşenlerin ortak amacı anti-emperyalist siyasetin güçlenmesini önlemekten ibarettir; ‘oylar bölünmesin’ sloganı bu olguyu ortadan kaldırmaz tam tersine bu olguyu kesin bir şekilde ispatlar.
3. OYNAMASINI BİLMEYEN-OYNAMAK İSTEMEYEN KIZ ‘YERİM DAR’ DEMİŞ, YERİNİ GENİŞLETMİŞLER ‘YENİM DAR’ DEMİŞ…
İngiliz’in at oynattığı Kıbrıs Cumhuriyeti mi istersin, İngiliz’in at oynatması için çimenleri kesen Yunanistan ve Türkiye mi istersin, AB mi istersin ABD mi istersin, Kıbrıs’ın havasında, karasında, denizinde uçuşan ve ateş kusan yedi başlı emperyalist ejderha mı istersin, tüm bunlar ve de neler neler Kıbrıs’ın ve Dünyanın başına bela iken Kıbrıs’ta iki küçücük ulusu bunlar sayesinde eşitlemek isteyenler mi istersin, bağlantılısından mı istersin Bağlantısızından mı istersin, mikro-çipler çağında internetin ağına düşenler mi istersin, komünizimin lafzı dahi edilsin istemeyenler mi istersin?
Seçimlerde ortak amaç bol bulunur ve sadece Kıbrıs’ta veya Kıbrıs’ın kuzeyinde değil, 1953’ten beri dünyanın dört bir yanında birleşmek için ve aynı anlama gelen bölünmek için ortak amaç önerenler ve de bulanlar bolca bulunurlar.
Yeter ki Kıbrıs’ta ve dünyada bolluğu ve barışı elde etmek ortak amacını hepimize sunan makinalı, elektrikli, mikro-çipli üretim ve dağıtım, internetli doğrudan demokrasi, Anti-Emperyalist Birleşik Cephe Hükümeti ortak amacı olmasın!
Gel gelelim Kıbrıs’ın ve dünyanın tüm ülkelerinin kurtuluşu bu ortak amaç etrafında birleşmekten ve iktidarı elde etmekten geçmektedir. Bu ortak amaç etrafında ‘oyları bölmemek’ bu ortak amaç etrafında yoldaşları ve kitleleri örgütlemek gerekmektedir.
BY, ve tüm diğerleri ortak amaç deyip amacı saptırmaktan, “oylar bölünmesin” deyip oyları burjuvaziye ve emperyalizme aktarmaktan başka bir şey yapmıyor.
Ne diyelim?
OYNAMAK İSTEMEYEN KIZ ‘YERİM DAR’ DEMİŞ, YERİNİ GENİŞLETMİŞLER ‘YENİM DAR’ DEMİŞ!
Mehmet Birinci, Genel Sekreter
Kıbrıs Sosyalist Partisi Merkez Komitesi (a)
_____________________________________
(*) BY’li yoldaşlarla geçmişte yürüttüğümüz, ‘federasyon’ ile ilgili, gerek sözlü ve gerekse yazılı tartışmalarda, BY’li yoldaşlar ısrarla, buruva emperyalist çerçevede bir ‘federasyon’ değil, genel anlamda, yönetsel bir model olarak bir ‘federasyon’u savunduklarını iddia etmekteydiler.
Sözkonusu basın açıklamasında ise, hedeflerinin buruva emperyalist çerçevede, buruva emperyalist iktidarlar altında, yani BM şemsiyesi altında, toplumlararası görüşmeler yoluyla elde edilecek ‘iki bölgeli, iki toplumlu, siyasal eşitliğe dayalı bir federal Kıbrıs’ olduğunu açıkça itiraf etmektedirler.
(**) Bu noktada, okuyucunun dikkatini şu üç noktaya daha çekmek istiyoruz;
Birincisi; henüz daha BY Parti Meclisi toplanmadan çok önce, BY Mali Sekreteri Münür Rahvancıoğlu “oylar bölünmesin” ve “aday çıkarmayıp, Erhürman desteklenmeli” siyasetini, katıldığı bir TV programında dillendirerek, aslında böylesi bir “hassasiyetin” oluşması için, Erhürman destekçisi TDP ve Akıncı ile, HP’den ayrılan Rogers, Baybars ve Sanverler ile birlikte ortak bir çaba harcadıklarını göstermektedir.
İkincisi; BY’nin bir önceki Genel Sekreteri Celal Özkızan’ın Facebook üzerinden yapılan paylaşımlarda yaptığı yorumlarda, BY Parti Meclisi kararında yer almayan, Türkiye’nin müdahaleleri ve neden KSP adayı Osman Zorba’ya destek ilan etmedikleri üzerine yazdıkları Parti Meclisi açıklamasıyla birlikte okunması gereken yorumlardır.
Bu tartışmaların bazılarını okurlarımız için buraya koyuyoruz;
1. Bağımsızlık Yolu’nun 8 Eylül 2025 tarihli Facebook gönderisi altındaki yorumlardan:
“Celal Özkızan
Tahsin Kubilay Tatar’a oy vermeyin da ne yaparsanız yapın.”
“Osman Zaimağa
Celal Özkızan ne demek ne yaparsanız yapın olamaz o zaman partiye ihtiyaç yok mu”
“Celal Özkızan
Osman Zaimağa Parti bu seçimde aday çıkarmama gararı aldı Osman abi. Parti zaten oylarını bir yere yönlendirmek istese, aday çıkarır, kendisine oy isterdi Adaylara gelecek olursak, zaten seçimde 4 aday var. Tatar’a oy vermeyin dedik, kaldı geriye 3 aday. Adaylardan biri Hasgüler, ve Kıbrıs Cumhuriyetçi bir çizgiyi izliyor. Bağımsızlık Yolu ise federasyondan yanadır. Yani Hasgüler zaten BY çizgisi için bir seçenek değildir. KSP’nin adayı Osman Zorba ise, çizgi olarak bize en yakın adaydır. Ancak kendisine destek belirtmedik, çünkü zaten bu seçimde emek-temelli anti-emperyalist bir çizginin bir adayla temsil edilmesi gerektiğini düşünseydik, zaten kendimiz aday çıkarırdık. Yine de, KSP adayına oy vermek isteyen üyelerimiz elbette olacaktır.
Geriye kaldı Erhürman. Parti oy çağrısı yapmıyor Erhürman’a, ama bir parti üyesi “sırf Tatar’dan gurtulalım diye ben Erhürman’a oy verecem” diyerek da oy verebilir, “kağıt üzerinde da olsa federasyonu savunan bir partinin adayıdır” diyerek da oy verebilir. Öyle veya böyle, Erhürman seçilirse, ensesinde muhalefet yapmaya devam edeceyik zaten.
Son olarak, partiye elbette ihtiyaç var. Ancak parti dediğimiz, uhrevi bir şey değil. Partiyi parti yapan içindeki insanlardır. O insanlar partiye emek goymayı bıraktıkları anda, parti diye da bir şey galmaz ortada. O yüzden de, ihtiyaç var dediğin partiyi inşa etmeye çalışıyoruk işte, ne gadar çok insan omuz verirse bu inşa sürecine, parti tam anlamıyla bir parti gibi davranma kapasitesine da ancak o zaman sahip olabilir.”
2. Celal Özkızan’ın, 8 Eylül 2025 tarihli kendi Facebook paylaşımı altınaki yorumlardan;
Mustafa Onurer soruyor;
“Celal Özkızan,
“3. Halkın iradesi bu sefer sandığa yansıyacak, Tatar kaybedecek ve Tatar’ın tek rakibi olan Erhürman kazanacaktır.” diyorsun. Müdahale olmayacağından nasıl emin oldun? Yoksa, şunu mu demek istiyorsun; Erhürman, Türkiye’ye rağmen kazanacak.”
Bu da Celal Özkızan’ın cevabı;
“Mustafa Onurer
Her seçimde zaten müdahale olur, seçim olmayan dönemlerde da müdahale olur. Kıbrıs’ın kuzeyinin tarihinde “müdahalesiz” bir dönem zaten yoktur. İrade mücadelesi da, “müdahaleye rağmen” ortaya çıkan bir şeydir zaten. Türkiye’nin müdahaleleri ise, siyah ve beyaz biçiminde değildir çoğu zaman. Rejim sürdüğü müddetçe, o rejim içinde farklı kartlara aynı anda oynayabilir Türkiye (her karta farklı değer ve ağırlık veriyordur elbette). Bazı özel dönemlerde, kartlardan birini, diğeri lehine tamamen ortadan kaldırma tarzı müdahale girişimleri da olur elbette Türkiye devletinin. Akıncı örneğin 2020’de böylesi bir hedefti. Zaten seçimlere dahi gelmeden Akıncı ve Erdoğan arasındaki ipler koptuydu. Yani mesele basitçe seçimlere de müdahale değildi, Akıncı’nın üstünün çizilmiş olmasıydı.
CTP ve Erhürman ile Erdoğan arasında ise böyle bir zıtlaşma yok. AKP-MHP blokunun CTP’nin üstünü çizdiğine dair bir ibare da yok. “Tatar olmazsa olmazımızdır” gibi net bi tavırları da yok. Ha Tatar’ı daha çok tercih ediyor olabilirler mi Erhürman’a? Elbette. Ancak yukarıda dediğim gibi, Türkiye’nin olağan müdahaleleri hiçbir zaman siyah ve beyaz biçiminde değildir.
Dahası, CTP ve Erhürman rejim içi unsurlardır. Memleketteki rejim karşıtı mücadeleyi harekete geçirme gibi bir gelenekleri da yoktur yakın tarihte. Oysaki Akıncı, kendisi rejim içi bir siyasetçi olmasına rağmen, samimi bir çizgi ve duruş ortaya koyarak, rejim karşıtı siyaseti -isteyerek veya istemeden- harkete geçirdiydi. Erhürman o tür bir siyasetçi değil, CTP da o tür bir parti değil.”
