Yazışmalar

Bu yazıyı paylaş

BARAKA’NIN ÖNERİLERİ HAKKINDA

Değerli yoldaşlar,

8 maddelik ‘aebc hükümeti programı’ önerimize cevaben gönderdiğiniz ‘mücadele programı’ ‘aebc asgari programı’ ve ‘ortak deklârasyon’ önerilerinizi aldık. Cevabımızın gecikmesi konusunda özür dileriz.

Cevabımızda sizin metinlerden yaptığımız alıntılar tırnak içinde olacak. Cevabın ilk parçaları tek tek noktalarda gördüğümüz sorunlarla bağıntılı olacak. En sonda belgelerin tümüyle bağıntılı olarak görüşlerimizi ortaya koyacağız.

I- ‘MÜCADELE PROGRAMI’ HAKKINDA

1- “Emperyalizmin Kıbrıs elen halkı üzerindeki somutlaşmış hali Yunanistan/AB ittifakı ile yerli işbirlikçileri, Kıbrıs Türk halkı üzerindeki somutlaşmış hali ise Türkiye/ABD ittifakı ile yerli işbirlikçileridir.”

Görüşümüzce bu tespit emperyalist dünyada II. Dünya Savaşı sonrasında oluşan ve halen de sürmekte olan ABD+İNGİLTERE hegemonyasını, ve bununla doğrudan bağıntılı olarak Kıbrıs’taki İngiltere önderliğinde var olan NATO  hegemonyasını dikkate almıyor

2- “bu çerçevede adamızın kuzeyini fiili olarak hegemonyası altında bulunduran emperyalist güç ABD’ye, onun taşeronu durumundaki Türkiye’ye,”

Görüşümüzce TC’nin ABD’nin taşeronu olması bir şey, Kuzey Kıbrıs’ın fiili hegemonyası başka bir şeydir. Kuzey Kıbrıs’taki ‘fiili hegemon’ TC’dir, ABD değil.

3- “bu çerçevede adamızın kuzeyini fiili olarak hegemonyası altında bulunduran emperyalist güç ABD’ye, onun taşeronu durumundaki Türkiye’ye, yerli işbirlikçilerine ve neo-liberal politikalarına karşı aşağıdaki mücadele programı çerçevesinde hareket etmek konusunda ortaklaştık.”

Yani öneri tüm Kıbrıs için değil ama sadece Kuzey Kıbrıs İçin, ABD + TC + yerli işbirlikçilerine (ABD ve TC’nin) + neo-liberal politikalarına (ABD ve TC’nin) karşı önerilen bir mücadele programıdır.

Biz Kuzey Kıbrıs’a özel programlar ve mücadelelere karşı değiliz. Önerinizi de aşağıda ele alacağız. Ama başlattığımız kampanyanın özellikle tüm ülke çapında bir AEBC Hükümeti anlayışını kabullendirmek ve bu anlayışı yaymak ve bu anlayışı benimseyen partiler, örgütler ve bireyler oluşturmak ve bu anlayışta olanları birleştirmek için bir kampanya olduğunu burada belirtmek isteriz.

‘Mücadele Programı’ bir bütün olarak ele alındığında, programda yapılan önerilerin bila istisna hepsinin Kuzey Kıbrıs’ta ki mevcut düzenden yapılan talepler olduğu ve tabii ki bu düzen sürerken ondan talep edilen değişiklikler olduğu görülecektir.

Kuzey Kıbrıs’ta ki rejimin ister bağımsız olarak olsun, isterse TC ile işbirliği yaparak olsun yerine getirebileceği, yani ülkeyi yönetiyor görünmesi için TC tarafından yapmasına izin verilen dar ve değişken alanlarda bu rejimden ‘talepler’ de bulunmak mümkündür. Dahası partilerimiz en az 34 yıldır bu çerçevede siyaset yapmaya mecbur bırakıldıkları için (TC’nin ve de KC’nin ve bu ikilinin karşılıklı ilişkilerinin ürünü olan KKTC’de) böylesi talepler ileri sürmek zorundadırlar da-başka türlü kitlelerin burjuvazinin ve rejiminin saldırılarına karşı savunulması imkansızlaşır.

Bu yaklaşımla ele alınan ve sizlerin ‘Mücadele Programı’nda önerdiğiniz taleplerin çoğunda  uyuşabiliriz, ama bu taleplerin bazıları açık bir şekilde mevcut işgal düzenini haklılaştıran, ve de olmazla iştigal olan taleplerdir. ‘Mücadele Programı’nın dokuzuncu maddesi açık ve kesin bir şekilde böyle bir maddedir.

Ya Kuzey Kıbrıs’ta işgal vardır, dolayısıyla uluslararası alanda Kıbrıs’ın Kuzeyinden TC sorumludur –ki, TC kabul etse de etmese de durum aynen böyledir ve TC bunu kabul etmek zorundadır.

O zaman KKTC bir işgal rejimidir ve TC’nın rızası olmadan birsey yapılmaz; ve dolayısıyla sizin yaptığınız önerme tamamıyle yanlıştır, olmazla iştigaldir; ya da işgal yoktur ve ve KKTC bir işgal rejimi değildir ve dolayısıyla bu talep KKTC tarafından gerçekleştirilebilir ve dolayısıyla da bir reform talebi olarak KKTC’de önerilebilir-ama bu işgali red eden bir önermedir.

Dokuzuncu maddede ele alınan sorunlar açık ve kesin bir şekilde KKTC’nin işgal şartları altında faaliyet yürüten bir rejim olduğunu kanıtlamaktadır. Bunların KKTC tarafından değiştirilemezliği bunu herkese tanıtlamaktadır, ve Talat yoldaş Cumhurbaşkanı olduktan sonra bu basit olguyu açıkça ilan da etmiştir. Bu şartlarda Kuzey Kıbrıs’ta böyle bir taleple ortaya çıkmak mevcut rejimin işgal rejimi olduğunu açıkça ispatlayan ve işgal konuşunda TC’nin herhangi bir itirazını dahi imkansız kılan bir konuyu ve bununla ilgili olguları halkımıza anlatmak için kullanmak yerine, olguları, yani işgali, hasır altı etmek için iş başı yapmak anlamına gelmektedir. Yoldaşların bunu amaçlamadıkları açıktır. Ama sonuç budur.

Bu noktada şu açığa çıkmaktadır. Siz yoldaşların reform faaliyetlerine yaklaşımınıza temel oluşturan fikirler bizim reform faaliyetlerine yaklaşımımıza temel olan fikirlerden farklıdır ama Afrika gazetesi yazarları, YKP, TDP, BKP ve de hükümet olmadan önceki CTP’nin bu soruna yaklaşımı ile uyumludur. Biz Barakalı yoldaşlara reform-devrim ilişkisini ve bunun Kıbrıs’taki somut anlamını yeniden ele almalarını öneririz.

4- “yukarıda sayılan başlıklar temel alınarak yürütülecek mücadeleler;

bildiri dağıtımı, afişleme, ortak kitap, dergi, gazete, radyo, televizyon yayını, kültürel etkinlikler, tiyatro, resim-fotoğraf-heykel sergisi, şiir geceleri, konser, söyleşi, form, seminer, panel, konferans, miting, yürüyüş, gösteri, kitlesel basın açıklamaları, açlık grevleri, yol kesme eylemleri, grev, işyeri, okul, yaşam alanlarına yönelik işgaller, halk ve hak meclisleri oluşumu, referandumlar, resmi veya sivil faşist saldırı karşısında meşru müdafaa çerçevesinde şiddet kullanımı gibi şekillerle, sokak temel alınarak, halkın katılımını sağlamak perspektifi ile yürütülecektir.”

Sokağın mı yoksa fabrika ve işyerlerinin mi temel alınacağı; sokak gösterilerinin mi yoksa grevlerin mi temel alınacağı; konferansların mı yoksa duvar gazetelerinin mi temel alınacağı yani tüm mücadele şekilleri bir yandan farklı sınıfsal yaklaşımlarla bağlantılıdır, öbür yandan kitle hareketinin aldığı somut şekillerle ve kitlelerle olan bağlarla bağıntılıdır.  Burada ortaya konan eylem türleri tüm eylem türlerini kapsayamaz ve kapsamıyor-yer ve zamana göre yerel seçimler; milli çapta seçimler; seçimleri boykot; gerilla savaşı; düzenli savaş vb vb eylem türleri öne çıkabilir. Dolayısıyla tüm bunlar somut olarak, yer ve zamana bağlı olarak ve şu veya bu eylemle bağıntılı olarak ele alınmalıdır.

Burada bahsi geçen ‘şiddet kullanımı’ gibi deyimler ise tamamıyla gereksiz ve de bizler için zararlı deyimlerdir. Bugünlerde şiddet taraftarı olan hiç şüpheniz olmasın devlet güçleridirler-onlar bu iş için iyi örgütlenmişlerdir ve hazırlıklıdırlar. Biz ise bu alanda hazırlıklı olmadığımız gibi iyi de değiliz. Hareketin gelişmesi çerçevesinde böylesi eylem türlerinin acil olarak devreye gireceği hakkında hiç bir belirti yokken bu tür eylem türleri hakkında konuşmanın bize getireceği bir yarar yoktur. Hele hele legal bir örgütlenme bağında.

Bu konuda tek tek eylem türleri dışında ileri sürülen prensip ise şu: sokak temel alınarak halkın katılımını sağlamak perspektifi.

Bu prensip bizzat yoldaşların kendilerinin sıraladığı eylem türleriyle geçersizliği ilan edilmiş bir prensiptir. Boykot, açlık grevi, konferans, konser, şiir okuma geceleri…Her bir eylem gibi bunların da halkın katılımını sağlamak amaçlı yapılacakları açıktır ama bunların sokak temel alınarak yapılmayacakları da açıktır.

Sokağı temel almak YKP’li yoldaşların ilan ettiği bir deyimdir. YKP tarafından seçimleri boykot taktiği bu prensip ileri sürülerek devreye konmaktadır. İyi ama bu prensibi öneren  YKP’li yoldaşların pratik olarak temel eylem türü AB kurumlarını ziyaretten oluşur. Tabii ki onlar da tüm eylemlerini halkın katılımını sağlamak amacıyla yaparlar ama onların eylemlerinin çoğunluğunun sokaklarda yapılmadığı ve de kitlesel olamadığı da bilinir-bu tabii ki hepimiz açısından da geçerlidir ve bu nedenlerledir ki AEBC’ye ihtiyacımız vardır.

Somut eylem türleri ve Cephenin somut eylem türleri etrafında örgütlenmesi açısından somut önermeler yapılabilir. Biz mesela işin başından seçimleri ve seçimlere hazırlığı önermiştik ve de öneriyoruz. Önerdiğimiz 8 maddelik program önerisi etrafında kenetlenmiş bir AEBC ve bu cephenin işte bu 8 maddelik programın propagandasını yaptığı seçim faaliyetleri etrafında örgütlenmesidir. Biz hareketin içinde bulunduğu şartlarda hem tek tek örgütlerimizin en hızlı gelişmesi, hem emperyalizme karşı savaşın prensip ve önermelerinin en hızlı yayılması, hem de halkımızın bu prensipler ve onları savunan örgütler etrafında en hızlı örgütlenmesi aracı olarak bunu görmekteyiz. Tüm dikkatlerimizi buna yoğunlaştırmalıyız. Bizim AEBC’nin oluşturulması için eylem türü konusundaki önerimiz budur.

5- “anti-emperyalist birleşik cephe bu mücadelelerin yoğunlaşması ve taleplerin cephe örgütlerinin kendi tabanı ile genel olarak bütün halk kesimleri içerisinde yankı bulması oranında bir toplumsal harekete dönüşmeyi hedeflemektedir. cephe, taleplerini halk ile buluşturduğu ve bu talepleri halkın şekillendirmesine uygun araçları yarattığı oranda, halkın gerçek öncüsü durumuna gelecektir. temel olan bu mücadele programının yürütülmesidir.”

Tabii ki her yerde olduğu gibi Kuzey Kıbrıs’ta da halkın katılımını sağlayacak mücadele yöntemleri sorunu önce ve ilk olarak halkın neye katılımının sağlanacağı sorunudur. Barakadan yoldaşların bu belgede ortaya koyduğu mücadele perspektifi reform perspektifidir. Mevcut düzenin korunması perspektifidir. Bu perspektifin zaferi için sokaklara dökülmek bir şeydir, bu reformculuğa götürür-devrim için, emperyalizmi yerle bir etmek için, kurtuluş savaşı perspektifi ile sokaklara dökülmek başka bir şeydir. Biz  ikinci perspektifin zaferi için faaliyet yürütürüz-halkın bu perspektife giden yolda ve o yönde sokaklara dökülmesi için çalışırız.

Yoldaşların ‘bu talepler halk ile buluştuğu oranda cephenin şekilleneceği’ tespiti doğru bir tespit değildir. Bu talepler mevcut sistemden istenen taleplerdir-bazıları da olmazla iştigal eden taleplerdir. Bu nedenledir ki, bu mücadele programı temel alınarak emperyalizm yenilemez ve dolayısıyla onu yenmekle görevlendirilmiş olan bir AEBC de bu program temel alınarak inşa edilemez. Bu imkansız bir olaydır.

Cephenin oluşturulması için ‘temel olan bu mücadele programının yürütülmesidir’ tespitinde kesinlikle ortaya çıkan bu yanlış yaklaşımla YKP+BKP+Afrika+TDP ve tabii ki daha öncelerinin CTP’sinin reformculuğundan kurtuluş imkansızdır-çünkü bu reform taleplerini temel alan bu yaklaşım tamı tamına bahsi geçen hareketlerin yaydıkları reformcu yaklaşımın ta kendisidir.

Bu talepler etrafında bilinçlenecek olan kitlelerin 8 maddelik programla uzak yakın bağı olmayacaktır. Onlar tamamıyla düzen içinde ve çok acıdır, KKTC içinde sürdürülen reform çalışmasına alıştırılacaklardır. Böylesi reform çalışması etrafında düzeni değiştirmek fikrinden uzak olarak-işgali yıkmak fikrinden uzak olarak yukarıda sözü edilen mücadele türleri etrafında iş yapacaklardır. Belki de sokaklara döküleceklerdir. Ve emperyalizmin iktidarı sürecektir.

Bu önerme yoldaşların bize kurduğu bir tuzak değil ise burjuvazinin Baraka’ya kurduğu bir tuzaktır. Yoldaşlar bu tuzaktan kurtulmalıdırlar.

6- “cephe’nin halk ile halkın da cephe ile bütünleşmesi sağlandığı oranda iktidarın ele geçirilme anının nasıl olacağı o günün somut pratiği ile şekillenecektir. mevcut rejimin bir seçim sonucuna uyarak iktidarı “anti-emperyalist birleşik cephe hükümeti”ne devretmeyeceği bir gerçektir.”

Bu radikal görünümlü bir tespittir. Ama çok gerici bir karakteri de içinde barındırabilmektedir. Eğer rejim böyle davranacaksa seçimlerle iktidara gelmek için, parlamentoda çoğunluğu elde etmek için iş yapmanın bir anlamı kalmaz. O zaman? O zaman seçimlerde ciddi bir çaba sarf etmek, boşa çaba sarf etmektir-seçimlerde bize oy verilmesi de boşa verilmiş oydur. Nede olsa rejim biz çoğunluğu kazansak ta bize devretmeyecek iktidarı… Seçimlerde çoğunluğu alabilecek hale gelmiş adamların bu kadar zavallı adamlar olacağı fikri yeni bir fikir değildir. Ama akıllı bir fikir de değildir. Doğru yaklaşım seçimleri kazanıp da iktidara geldiğimizde bize karşı isyan örgütlenirse isyancıların hadlerinin bildirileceği şeklinde olmalıdır-yani seçimlerde elde edilen güç iyi kullanılmalıdır-onu harcamanın anlamı yoktur ve de akıllı bir iş değildir.

7- “bu sebeple seçimler yukarda sayılan mücadele yöntemlerinin yanında tali bir araçtan öteye gidemez ve öncelikli politika haline getirilemez. tüm bu sebeplerle, cephenin herhangi bir seçime katılımı toplumsal bir hareket haline dönüşmeden gündeme getirilmeyecektir.”

Bu yaklaşım hele hele mevcut muhalefetin mücadele şekilleri olarak kullanabileceği yöntemlerin kısıtlılığı dikkate alındığında birincisi anlaşılmaz bir kısıtlamadır-silahlı direnişe kadar lafı ediliyor ve mümkün görülüyor-ama seçimler yasak??? Niye?? Halbuki önümüzde bir seçim dönemi vardır. UBP’nin ÖRP ile birlikte hükümet edilmesi ihtimali konuşulmaktadır.

CTP bu korku ile herkesi peşine takmayı planlamaktadır. Ve de her şeyden önemlisi bu mücadele programı önerisinin de ispatladığı ve gösterdiği gibi Kıbrıs’ta ciddi bir AE program propagandası yapılmamaktadır ve böyle bir program propagandası hasır altı edilmek istenmektedir.

Yoldaşlar hatırlayabilirler. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde KSP işte böyle bir programla seçimlere katıldı. Ve Afrika’dan tutunuz tüm diğer partiler bu programa karşı çıktılar. Bizim AEBC adayımıza karşı aday bile çıkardılar. Bir zamanlar seçimleri reddeden bu şahıslar, bu siyasetler bunu yaptılar. YKP de bizi boykot etti-bizim programı boykot etti!

Bu şartlarda bu seçim yasağı siyaseti birincisi yanlış bir siyasettir. Çünkü bizim 8 maddelik programımız etrafında (belki doğrudan demokrasi ilavesiyle) seçimlere katılmak ve bunun yaygın propagandasını yapmak şarttır. Seçimleri böyle bir propaganda aracı olarak kullanmak şarttır. İkincisi: Kıbrıs’ta AEBC programı (8 madde) sürekli hasır altı edilmekteyken ve de işte Baraka’nın bu Mücadele Programı’nın da sergilediği yaklaşım türü yaklaşımlarla mevcut işgal şartlarında reformcu siyaset “sokaklara dökülmek” vb lafları ardında öne çıkartıldıkça-kurtuluş savaşı imkansızlaşmaktadır.

Seçimlere katılmalıyız ve de hep birlikte AEBC programını yaygın olarak yaymalıyız. Her günkü siyasetimizde, ajitasyon-propaganda ve örgütlenmemizde, bin bir çeşit olabilecek olan örgütlenme-mücadele şekillerimizde, 8 maddelik programımız etrafında iş yapmalıyız.

Biz 8 maddelik program (ve doğrudan demokrasi programı) etrafında kenetlenerek seçimlere gidilmesi ve seçimlerin kazanılması siyasetini öneriyoruz. Bu bize kesin bir hedef ve etrafında kenetlenebileceğimiz bir yönelim ve örgütlenme şekillerini verir.

ORTAK DEKLARASYON HAKKINDA

1- “Adamızda, emperyalist devlet ve kurumların çıkarlarına uygun bir anlaşmanın imzalanması olasıdır. zira adanın her iki tarafında iktidara getirilen revizyonist sol, neo-liberal sözde hükümetler de bu yönde bir çaba harcamaktadırlar.”

Biz Kuzey ve Güneydeki hükümetlerin çözüm için çaba harcadığı konusunda hemfikir değiliz. Onlar her şeyden önce kendi burjuva çıkarlarının korunması için çaba harcıyorlar. Bu çıkarların korunmasının “yeni” bir çözüm ile çakıştığı ve dahası iki kesimin çıkarlarının aynı tür bir çözüm ile çakıştığını iddia etmek için hiç bir neden yoktur. O halde yoldaşlar böyle bir iddiada bulunmamalıdırlar. Halbuki onların çıkarlarının çakışmayıp çatıştığı açıktır. Her iki kanadın iki ayrı yöne çektiği açıktır. Burjuva-emperyalist şartlarda da bunu anlamak kolaydır. Çözüm olmayacaktır. Anlaşma ihtimalleri  az biraz belirdiğinde tekrar bakarız duruma. Şu anda böyle bir gelişme yoktur.

Burjuva-emperyalist çözüm türleri ancak ve ancak 7 başlı ejderhanın en başındakilerin tüm diğerlerine belirli ve başı çekenin çıkarına en uygun çözümü empoze etmesi ile mümkün olur. Bu empoze bizim teşhir alanımıza girer. Empozeyi yapanları da empozeye uyanları da teşhir.

Ama burjuva emperyalist şartlarda bir anlaşmayı bunların hepsine (en güçlüsüne de) empoze edecek olan tek şey AEBCH mücadelesinin güçlenmesidir. İşte AEBCH’nin kurulmasından korkan 7 başlı ejderhanın tüm parçaları -Kuzey ve Güney dahil- bu olayın korkusuyla kendilerine tam uymasa da Kıbrıs’ı burjuva-emperyalist sistem içinde tutacak olan ve AEBCH’nin zaferini o anda geciktirecek olan bir anlaşmaya varabilirler.

2- “Birinci maddedeki sebeplerle, emperyalistler Kıbrıs sorununu kendi çıkarları doğrultusunda, kendileri için çözse de çözmese de, Kıbrıs halklarını kendi ülkelerinde söz sahibi olmaya, kendi geleceklerini belirleme sürecine aktif olarak müdahale etmeye çağırırız.”

Bu tespit AEBCH için kavgayı, bu kavganın tutarlı ve ısrarlı bir şekilde yürütülmesini imkansız kılmaktadır.

Eğer burjuvalar anlaşacaklarsa-sizin önermenize göre anlaşacaklar-işler bu anlaşma konusu etrafında dönecektir. AEBCH kavgası etrafında değil. Bu anlaşmanın da Kıbrıs’taki ulusal sorunu çözmeyeceği bir gerçektir.  Dolayısı ile kitlelere gidilirken anlaşmanın olacağı propagandası edilirken AEBCH propagandası imkansızlaşacaktır. Elimizdeki en önemli teşhir araçlarından birinin-burjuvaların milli sorunların çözümünde hileli müflis çıktıkları olgusunun- bizzat kendi elimizle tepilmesi doğru bir yaklaşım değildir.

3- “Kıbrıs halklarının söz, yetki, karar, iktidar sorununu çözmek için;’

Bu husus unutulmamalıdır.  Ama unutulmaktadır.

Önce bu işin uzunluğu, zorluğu ilan ediliyor:

“ancak bu programı uygulamak; uzun, zorlu ve yorucu bir mücadele sonucunda zaferin kazanılması ile mümkün olacaktır.”

Sonra:

“Birleşik Cephe’nin zaferi ve asgari programın hayata geçirilebilmesi mücadelesi, Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Elen halkları için koordineli ancak ayrı uygulanacak birer mücadele programı çerçevesinde yürütülecektir. Bunun için Kıbrıs Türk halkı ve Kıbrıs Elen halkı içerisinde faaliyet yürüten örgütler asgari programa uygun birer mücadele programı hazırlayacaklardır”

Tespitiyle asgari programın (bizim 8 maddelik program önerimizin) önüne bir mücadele programı geçmektedir. Ve biz gördük ki bu mücadele programı tam bir reform mücadelesi programıdır. Ve bu işte hem asgari programın önüne geçmekte hem de böylece AEBCH’nin elde edilmesi “programının” önüne de geçmektedir.

Bu yaklaşımın ne oluru vardır ne ederi.

4- “Kıbrıs Türk halkının anti-emperyalist mücadelesinin ekte bulunan, asgari programa uygun olarak kaleme alınmış ve üzerinde anlaştığımız “anti-emperyalist birleşik cephe mücadele programı”na (mücadele programı) göre yürütülmesini karara bağlamış bulunmaktayız.”

Biz mücadele programına baktık. Bunun asgari programa uygunluğu nereden kaynaklanmaktadır? Bu programın en alası CTP de vardır. Onların programı da mı AEBCH için gerekli olan asgari program üzerine şekillendi?

Daha önce lafı edilen

“Kıbrıs halklarının söz, yetki, karar, iktidar sorununu çözmek için;”

Tespiti ‘mücadle programında’ yer almıyor vede-o zaman da işte en temel sorun olan bu sorun temel alınmaktan çıkıyor. İkincil-göz boyamak için bir şeye dönüşüyor.

‘”Anti-emperyalist mücadelesinin……….. (mücadele programı) göre yürütülmesini karara bağlamış“

olmak imkansızdır. Bu programa göre yürütülen bir mücadele hem AE olmayacaktır hem de asgari programın elde edilmesi için bir mücadele olmayacaktır. Bu yaklaşım yanlıştır. Devrim yerine reformu öne çıkarmaktadır. Hem de bu reformu öne çıkarma işi Kuzey Kıbrıs’ta  yapıldığı için bu reformculuk bile pek kötü bir reformculuk türü olarak sırıtmaktadır-tüm diğerlerininki gibi.

Somut işbirliği süreçlerini örgütlemek için yapılacak şey basittir:

Ortaya konan 8 madde Kıbrıs’ın en temel sorunları hakkında en temel prensipleri ortaya koymaktadır. Bu prensiplerde anlaşılırsa tüm diğer sorunlar yer ve zamanları geldikçe hep birlikte ele alınıp çözülebilir hale gelirler. Ama bu prensiplerde anlaşılmazsa işler zorlaşır.

İleride ele alacağımız yoldaşların asgari program önerisinde bizim 8 maddenin pek çoğu değişik şekillerde vardır. Ama bunların yanında burada ele aldığımız Ortak Deklarasyon ve Mücadele Programı işte 8 maddenin programatik –prensip olarak temel oluşturduğu konusunun ve anlamlarının doğru bir şekilde idrak edilmediğini, bunların derinden derine devrimci karakterinin kavranmadığını ortaya koyuyor. Yoldaşlar bunları incelemeli, kavramalı ve uygulamaya karar vermelidirler. O zaman ortaklık sorunlarımızın pek çoğu otomatikman çözülür.

ASGARİ PROGRAM HAKKINDA

“1- Anti-Emperyalist Birleşik Cephe hükümetinin öncelikli ve asgari programı;

a- Kıbrıs’ın tam bağımsızlığını,

b- Kıbrıs halklarının yeniden kardeşleştirilerek Kıbrıslılık bilincinin yaratılmasını,

c- Her türlü siyasal ilişkinin demokratikleştirilmesini

d- Emekçi kesimlerin yaşam şartlarının iyileştirilmesini ve

e- Ekolojik sorunların en aza indirilmesini

hedeflemektedir.”

AEBCH’nin “öncelikli ve asgari programının” hedefi tekdir yoldaşlar: O da Kıbrıs’ın bağımsızlığıdır.

Bizim 8 maddelik önerimizin her bir maddesi bunun elde edilmesinin gerekleri olarak vardır.

Ama buradaki yaklaşım farklıdır. Burada biribirinden kopuk beş ayrı hedef öne sürülmektedir. ‘Mücadele Programı’’ ‘Asgari Program’ temelinde inşa edilmiyor. Tam tersi söz konusudur. ‘Asgari Program’‘ ‘Mücadle programı’’ temelinde inşa ediliyor. Bu başlangıç ta bunu ortaya koyuyor.

Buradaki hedef tespitinde kullanılan yaklaşım “mücadele programı”na temel oluşturan ve AEBCH”nin temel taşı olan bağımsızlık sorununu gözlerden uzaklaştıran bir yaklaşımdır. Yanlışıtır.

Bir not düşersek: Burada bağımsızlık kavramı emperyalizm öncesi dönemin yaklaşımı olan bir milletin baska bir milletin baskısından kurtuluşu dar sorunu olarak ele  alınmamalıdır. Burada bağımsızlık dünya emperyalist sisteminden kopuş olarak ele alınmalıdır-başka türlü bağımsızlık imkansızdır. Sorun eskisi gibi bir burjuva milletin başka bir burjuva milletin baskısından kopuşu, kurtuluşu basit sorunu olsaydı Kıbrıs’ta Rum Türk ayrımıyla iş biterdi. Ama görüldüğü gibi  bir yandan Dünya emperyalizmi bu ayrım üzerinden sorunun çözülmesini kabullenmiyor-öbür yandan bizler bunu kabullenmiyoruz-niye? Niye bölünmeyi kabullenmiyoruz? Çünkü  bölünme işi şu anda Dünya emperyalizminin çıkarınadır. Dolaysıyla da her iki milliyetten halkımızın zararınadır. Birliği elde etmek şu andaki tek doğru siyasettir (ileride bölünme en yararlı siyaset olursa onu da savunuruz) ve bu birlık ancak ve ancak emperyalizmden (onun Dünya sisteminden) koparak elde edilebilir. Bu nedenle de iş bizlere kalmıştır.

“2. Anti-emperyalist birleşik cephe hükümetinin öncelikli işi geçici halk mahkemeleri’nin kurulması olacaktır. Bu mahkemeler her iki halkın bünyesinde ayrı ayrı kurulacak ve kararlar ortak mahkemenin onayından geçerek hayat bulacaktır.”

AEBCH’nin öncelikli işinin geçici veya kalıcı halk mahkemeleri kurmak olacağı şu andan belirleyebileceğimiz bir şey değildir. Hele hele sokak milislerinden de bahsedildiği, iktidarın AEBCH’ne devredilmeyeceğinden bahsedildiği oranda herhalde öncelikli iş devrimci şiddetin örgütlenmesi olsa gerektir.

Ama gerek devrimci şiddetin örgütlenmesi sorunu olsun gerekse halk mahkemeleri kurmak olsun tüm bunlar AEBCH’nin devlet yöneteceği için ele almak zorunda kalacağı ve ele alacağı sorunlardır. Ama bu şekilde değil.

Kıbrısta daha 8 maddenin prensip olarak kabulü sağlanamamıştır. Dolayısıyla da emperyalizmden kurtuluş için mücadele bir türlü başlatılamamıştır. Türklük ve Rumluk anavatan emperyalist milliyetciliğiyle el eledir. Bu şartlarda öncelikli olarak AEBCH’nin kurulmasınin gerekliliğini kavratmalıyız. Bunun için de en az olarak, asgari olarak 8 maddenin uygulanmasının, hayata geçirilmesinin gerektiğini ve işte AEBCH’nin bu maddeleri uygulamak için gerekli olan tüm işleri yapacağını kavramak ve kavratmak gereklidir. Tüm bunlar tüm imkanlar kullanılarak propaganda edilmelidir. Hem tüm devrimciler, hemde tüm işçiler ve emekçi kesimler ve aydınlar böylesi bir dar prensipler yığını etrafında birleştirmelidir.

Seçimler işte bu nedenle birincil mücadele türlerimizden biri olarak ortaya çıkmaktadır. Biz propaganda aşamasındayız. Bu temel fikirlerin propagandası. AEBC  bunun yapılmasına  katkı koymalıdır. Kitleleri bu bariz ve basit prensipler etrafında örgütlemeliyiz. Tüm diğer reform tipi mücadeleler bu fikri elde etmek –yaymak için araç olmalıdır.

3- “Geçici halk mahkemeleri, görevlerini bir yıl içinde tamamlayarak normal mahkemelere devredeceklerdir.”

Normal mahkemeler nelerdir? En normal mahkemeler devrim mahkemeleri olsa gerektir. Geçici mahkemelerden bahsederken devrim mahkemelerinden bahsediyordunuz her halde. O zaman bir sene içinde oluşturulacak normal mahkemeler nasıl şeyler olacaklar? Bugünkü mahkemeler türümü?

Bunlara kullanılan pek çok deyimin talihsizliğini ve yol göstericilik açısından pek yararlı olmadığını göstermek için değiniyoruz.

Aynı şekilde devam edersek:

4- “Geçmişten gelen veya sonradan oluşturulacak her türden şövenist, faşist, ayrılıkçı örgütü takip etmek ve yok etmek için halk milisleri oluşturulacaktır.”

Hani bizler “Stalinciler” olarak böyle kavramlar kullansak belki sizlerde dahil herkes tepemize binerdi: bakın şu gözünü kan bürümüş Stalincilere diyerekten.

Bu tür önermelerin yeri ve görevi nedir? Bizce burjuvaziye povakasyon aracı vermek dışında koskoca bir hiç.

Aynı şekilde devam edersek:

5- “Teşvikler maddi teşvik ile sınırlandırılmayacak aksine maddi teşviklerin yozlaştırıcı niteliği her konuda göz önünde bulundurulacaktır.”

Maddi teşvik konusundaki bu yaklaşım bizim çok iyi bildiğimiz bir Maocu ve Troçkist yaklaşımdır. Şu açıktır ki maddi teşvik yozlaştırmaz. Maddi teşviğin doğru kullanılmaması yozlaştırır. Maddi teşviğin reddi de işte maddi teşviğin yanlış kullanımlarından biridir. Toplumun üretici güçlerinin gelişme seviyesi eşit işe eşit ücret prensibini zorunlu kıldığı müddetçe, maddi teşvik bu prensibi en kısa zamanda komünizmin prensibiyle değiştirmeyi mümkün kılan ve kullanımı zorunlu olan araçlardan biridir.

Sosyalizm şartlarında yozlaşmanın en kesin panzehiri mükemmel şekilde otomatikleştirilmiş, yani kompüterleştirilmiş bir üretim sistemi kurmak, herkesin teknisyen olmasını ve herkesin her şeyinin açıkta olmasını sağlamaktır. Yapılan her şey bu sonucu en kısa zamanda elde etmeye yönelmelidir. Bu sonucu en kısa zamanda elde etmeye yardım etmeyen her şey yozlaşmaya zemin  hazırlar.

Aynı şekilde devam edersek:

6- “Cephe bileşenlerinin, cephe hükümeti üzerindeki etkisi ilk fırsatta ve en kisa sürede kaldırılacaktır. Örgütlerin devlet gibi konumlanması sonucu yaşanacağı bilinen anti-demokratik durumdan kaçınılacaktır. Cephe bileşenleri kendi içlerinde demokratik mekanizmalarını oluştururken, cephe hükümeti doğrudan halk komiteleri, meclisleri vb. aracılığı ile seçilecektir.”

Şu basit bir gerçektir ki, siyaset alanı toplumsal faaliyetin bir alanı olarak var olmaya devam ettikçe, partiler de uğrayacakları tüm değişikliklere rağmen varlıklarını sürdüreceklerdir. Hele hele farklı sınıfsal eğilimlerin proleterya ve komünistler tarafından komünizm hedefi yönünde birleştirildiği cephe hükümeti şartlarında ve bu hükümet çok partili bir yapı olarak var olduğu müddetçe cepheyi oluşturan partilerin yok edilmesi imkansızdır. Hele hele hükümetler varlığını sürdürürken partilerin devre dışı bırakılması planları yapmak pek doğru olmayacaktır.

Malum olduğu üzre bizim partimizin üretimin ve toplumun kompüterleştirilmesi, böylece doğrudan demokrasinin elde edilmesi, komünizmin böylece inşası ve yozlaşma ve bürokratmaşmanın böylece imkansızlaştırılması siyaseti vardır. Yoldaşların yozlaşma ve bürokratlaşmayı önleme konusunda bu siyaseti incelemesini öneririz.

Açıktır ki tüm bunlar sosyalizmin inşası bağında tartışabiliceğimiz şeylerdir. Ama bunlar programatik şeyler değildir. Böylesi konular şu anda AEBC’de birleşmenin aracı veya engeli olarak ileri sürülmemelidir. Hiçbir şey 8 maddenin önünü kapamamalı, tartışmayı başka yönlere çekmek için kimseye fırsat tanımamalıdır.

Ama ve tabii ki tüm bunlar kitlelerin gözü önünde ele alınmalı ve tartışılmalıdır. Halkı kazanma perspektifinin bir parçası olarak böylesi konuların tartışılmısı ve tartışmaların kitleler tarafından sonuçlandırılması daima uygulayacağımız yöntemlerden biri olarak ele alınabilinmelidir.

SONUÇ OLARAK

Anti-Emperyalist Birleşik Cephe (AEBC) hükümetini oluşturmak amacıyla başlattığımız kampanya çerçevesinde birleşik cephe önerimize ve AEBC hükümetinin uygulaması  için, dolayısıyla da bu hükümeti kurmayı mümkün kılacak olan seçimlerde halkımıza propagandası yapılması ve halkımızın takdirine sunulması için, hem seçimlerde hem de hükümet olunduğunda hepimizin ortak programı olarak kabul edilmesini önerdiğimiz 8 maddelik program teklifimize karşı teklif olarak sunduğunuz “Asgari Program”, “Mücadele Programı” ve “Ortak Deklerasyon” Cephenin oluşması; Cephenin seçimlere katılması; Cephenin seçimleri kazanarak iktidar olması ve hem seçimlerde propagandasının yapacağı hem de iktidarda uygulayacağı bir programın oluşturulmasına uygun değildir.

Bizim önerimiz tüm AE örgüt ve partilere mevcut siyasi şartlarda bir araya gelmek, el ele vermek, iktidara hazırlanmak ve iktidar olmak için gerekli herşeyi sunmaktadır.

Partilerimiz hem Kuzeyde hem de Güneyde önümüzdeki dönemde yapılacak yerel ve ülke çapındaki seçimleri hedef olarak ele almalıdırlar. Bu seçimler 8 maddelik programın propagandası ve vatandaşların bu programı destekleyen örgütlerde örgütlenmesi için kullanılmalıdır. Hali hazırda var olan örgütlerin bu programı desteklemesinin sağlanması için kullanılmalıdır. Böylece seçimler kazanılmalı ve böylece 8 maddelik programın her bir maddesi iktidar olan Cephe tarafından hayata geçirilmelidir.

8 maddelik programın propagandası sırasında, seçimlere hazırlık döneminde, seçimler zamanında vede seçimler kazanılıp iktidar olunduğunda karışlaşılacak sorunlar 8 maddelim programın her bir maddesine uygun olarak kolaylıkla çözülebilirler. Burada önemli olan her bir maddenin biribiriyle bağıntısı ve ülkenin birlik ve bağımsızlığı için gerekliliğinin kavranması ve onların uygulunması konusunda kesin bir kararlılık oluşturulmasıdır.

Yoldaşların önermeleri bu sonuçlara yol açmamaktadır.

Dolayısıyla biz yoldaşlara önerilerini geri çekmeye; ve KSP”nin 8 Maddelik Program önerisini ve bu programın yaşam bulması için seçimlerin kazanılması planını kabullenmeye; ve böylece Cephenin bir parçası olmaya çağırıyoruz.

KSP MK. 2009


Bu yazıyı paylaş