Nükleer Enerji ve Partimizin Yaklaşımları

Bu yazıyı paylaş

Kıbrıs Sosyalist Partisi III. Olağan Kongresi Kararı (2011)

Japonya’da yer alan deprem ve onun arkasından gelen tsunaminin etkisiyle Zarar gören Fukuşima Daiiçi nükleer santrali tüm dünyada nükleer enerji konusunu bir kez daha gündeme taşımıştır. Çoğu çevrelerce nükleer enerji şeytanlaştırılmış ve tümden yasaklanmasının talebi ortaya atılmıştır. Oysa ki nükleer teknoloji ve enerji bir araçtır ve burada önemli olan soru bu aracı kim, nasıl ve ne amaçla kullanmaktadır. T.C.’de Mersin kıyısında Akkuyu mevkiinde bir nükleer reactor inşa planı ve girişimi, konunun Kıbrıslılar ve bölge halkları açısından daha da hassas bir şekilde ele alınmasını gerektirmiştir. Bilindiği gibi Akkuyu hemen hemen bir fayhattının üzerinde oturmaktadır. Bir deprem halinde bu reaktörün Zarar görerek radyasyon sızdırması durumunda, radyasyonun Kıbrıs’I tamamen etkisi altına alması kaçınılmazdır. KSP’nin ve Kıbrıs halkının bu nükleer santrale karşı tutumu ne olmalıdır?

1. Sanayi devriminden beridir tüm dünyada katlanarakartan üretim, ulaşım, hizmetler, iletişim v.s. yine katlanarakartan bir enerji ihtiyacı doğurmuştur. Bugüne değin tüm dünyada bu enerji ihtiyacının hemen tümü fosil yakıtlardan –petrol ve kömür- elde edilmiştir ve edilmektedir. Fosil yakıtların ulaşılması kolay, göreceli ucuz, bugüne dek ‘bol’  miktarda olması ve en önemlisi bu kaynakları elinde tutanların veya eline geçirenlerin süreç içerisinde emperyalist tekeller haline dönüşmesi, bu enerji kaynaklarının barbarca yağmalanarak ve talan edilerek tüketilmesine neden olmuştur. Çünkü tek amacın kar ve daha çok kar olduğu emperyalist capitalist düzende bundan başkası olamazdı. Petrol ve kömürün tüketilirken ortaya çıkardığı yan ürünlerin ve atıkların insan yaşamına ve doğal çevreye yaptığı yıkıcı tahribat hiçbir zaman dikkate alınmamıştır ve alınmamaktadır. Bugün insanlık ve doğa kaldıramayacakları boyutta bir tahribatla yüz yüze kalmıştır. Bu tahribat önlenemez miyidi? Pek tabii ki alınacak teknolojik ve bilimsel önlemlerle bu tahribat önlenebilirdi. Bu tür enerji kaynaklarının kullanılması azaltılırken, üretilen atık ve zararlı maddelerin insan ve doğaya Zarar vermeyecek şekilde imhası sağlanabilirdi. Ancak bu uygulamalar daha çok yatırım ve daha çok maliyet getireceğinden ve petrol tekellerinin satışlarını düşüreceğinden dolayı tekellerin rekabet gücünü ve karlarını olumsuz yönde etkileyecektir. Bu anlayışın açık bir örneğini Kuzey Kıbrıs’ta görmek mümkündür. Elektrik üreten ne KIB-TEK Teknecik santralinde ne de özel şirketin işlettiği Kalecik santralinde baca filtrasyonu yoktur ve konmamaktadır. Çünkü bu filtre ve filtrenin çalıştırılması ek maliyet oluşturmaktadır. Ama bu bacalardan çıkan toksik gazlardan binlerce insan etkilenmektedir, çevre asit yağmuru altında yokolmaktadır, bu kimsenin umurunda değildir.

2. Ucuz ve kolay bulunan fosil yakıtlar tükenmeye doğru gitmektedir ve dolayısıyla da maliyetleri artmaktadır. Başta petrol tekelleri olmak üzere bu yakıt türlerinden karlar elde eden tekeller maliyeti düşük, yenilenebilir, doğaya uyumlu alternatif enerji kaynaklarının kullanımında gerekli teknolojilerin gelişmesini engellemişlerdir. Bugün birçok ülkede, yenilenebilir enerji olarak güneş enerjisi, hidro-enerji, rüzgar enerjisi, dalga/gel-git enerjisi gibi enerji türleri elektrik üretiminde kullanılmaktadır. Ancak bu kaynaklardan elde edilen enerji, tüm dünyada kullanılan enerji miktarına oranla çok düşüktür. Bitmez tükenmez ve bedava olan güneş enerjisi maalesef gerektiği gibi kullanılmamaktadır. Çünkü bugün sunulan teknoloji ile bu enerjinin depolanıp kullanılmasının maliyeti çok yüksek ve verimliliği düşüktür. Kara dayalı bir ekonomik sistemde bu kaynağın kullanılması sınırlı olmaktadır. Buna ragmen var olan güneşenerjisini elektrik enerjisine dönüştürme teknolojisinin kullanımı dahi yer yer engellenmektedir. Bunun da en açık örneğini Kuzey Kıbrıs’ta görebiliriz. Güneş enerjisi  solar paneller vasıtasıyla elektrik enerjisine dönüştürülebilmektedir. Kuzey Kıbrıs’taki rejim bu konuda yatırım yapmamaktadır. Özel şahıs veya kurumların bu konuda yatırım yapmaları ancak güneşli havalarda ürettikleri fazla elektriği ulusal şebekeye verip, karşılığında güneşin olmadığı saatlerde şebekeden elektrik alma uygulaması ile mümkün olabilir. Bu durumda K. Kıbrıs’ta ancak belli yasal düzenlemelerle mümkün olabilir. Ama bu yasa ısrarla engellenmektedir. Çünkü fuel oil ile çalışan Kıb-Tek santrallerine yakıt satan ihale çetesi karlarını kaybedecektir. Yenilenebilir enerjide ilk yatırımın dışında, yani doğal enerjiyi kullanılabilir (elektrik) enerjiye dönüştürmeye yarayacak cihazın maliyeti dışında bir maliyet gerektirmemektedir. Enerji kaynağı bedavadır ve tamamen çevre dostu olup ne insane need çevreye yıkıcı bir zararı yoktur. Bu da enerji kaynaklarını ellerinde tutan tekellerin hiç işine gelmez.

3. Dünyada enerjinin %6’sı, elektriğin de %13-14’ü nükleer güçten elde edilmektedir. Bazı ülkelerde elektriğin %50’ye kadarı, hattaFransa’da %76’sı nükleer güçten elde edilmektedir. Nükleer enerji elektrik kaynağı olarak ilk kez 1954’te Sovyetler Birliğinde, ticari olarak da 1956’da İngiltere’de kullanılmaya başlanmıştır. Günümüzde tüm dünyada 31 ülkede toplam 438 nükleer santral faaliyet göstermektedir.

Nükleer santrallerin, güvenlik önlemleri altında çalıştığı sürece, çevreye zararlı toksik madde veya gaz emisyonu hemen hemen sıfırdır. Nükleer santrallerin en büyük dezavantajı yanmış atık yakıttır. Bu atık çok tehlikeli plutonium ve diğer uranium isotoplarını içermektedir ki ömrü onbinlerce yıl ile ölçülmektedir. Bu atık yakıtın imha edilmesi bugün büyük bir sorundur. Bugünkü uygulamalarda yer altına gömülmektedir. Nükleer santrallerin çevreye radyasyon emisyonu, kaza ve ihmaller dışında görülmemiştir. Nükleer santrallerin insan yaşamına girdiği tarihten itibaren sayısız kaza meydana gelmiştir. Ancak bu kazaların temel nedenleri teknolojinin kendinden kaynaklanmamaktadır. Tam tersine teknoloji layıkıyle kullanılmadığı için kazalar meydana gelmektedir. Günümüz teknolojisi nükleer santrallerin sıfır kaza ile çalışmasını sağlayacak düzeydedir. Kazaların temel nedenleri a) insan faktörü–eğitimsizlik, ihmal, b) güvenlik tedbirlerinin uygulanmaması, c) gerekli periyodik bakımların yapılmaması, d) ömrü tükenmiş santrallerin kullanımına devam edilmesidir. Bugüne değin çekirdek erimesiyle oluşan en ciddi iki kaza, 1979 yılındaki Three Mile Island, ABD ve 1986 yılındaki Chernobil, Ukrayna, tamamen eğitimsiz ve yetersiz personelden, personelin ihmalinden ve gerekli bakımın yapılmamasından kaynaklanmıştır. Japon depreminde Zarar gören Fukuşima santralleri ise ömürlerini tamamlamış ve kapatılmaları gereken ve periyodik bakımlarının usulünce yapılmamış eski model santrallerdi. Nükleer teknoloji çok pahalı bir teknolojidir. Eğitimli ve yetkin personel, güvenlik tedbirleri ve tam otomasyon yüksek maliyet gerektirmektedir. Periyodik bakımlar santrallerin faaliyetlerinin durdurulmasını ve çok pahalı bakım işlemlerinin uygulanmasını gerektirmektedir. Bu da yüksek maliyet demektir. Ömrü dolan santralın kapatılması ve tasfiye edilmesi gerekmektedir ki bunun maliyeti de çok yüksektir. Bir kaza veya hata anında santralın çevresine Zarar verme riskini sıfıra indirecek kesin tedbirler otomatik olarak, santralı ilanihaye devre dışı bırakma pahasına, alınabilir ancak bunun mali kayıpları da çok büyük boyutlardadır. Dolayısıyla günümüzdeki emperyalist capitalist sistemde nükleer sektördeki tekellerin karlarını bir çırpıda götürecek olan bu uygulamaların gerçekleşmesini beklemek mümkün değildir. Kaldı ki capitalist emperyalist tekellerin teknolojiyi layıkı ile uygulamayıp neden oldukları konvansiyonel sanayi kazaları her gün yaşanmaktadır. Hatırlanacağı gibi, 1984 yılında Hindistan’ın Bhopal kentinde Union Carbide şirketinin pestisit fabrikasının patlaması sonucu 3800 kişi hayatını kaybetmiş, onbinlerce kişi sakatkalmıştı.

Bugünkü teknoloji ister nükleer olsun ister konvansiyonel sanayi olsun her türlü kaza riskini sıfıra indirebilecek düzeydedir. Ancak bunun bir maliyeti vardır ve işte esas sorun buradadır. Temel felsefesi kar ve daha çok kar olan emperyalist capitalist bir düzende insan hayatının bir değeri yoktur. Dolayısıyla da daha güvenilir bir teknoloji kullanmak maliyetleri yükseltip karları düşürüyorsa tercih edilmez. Nükleer santrallerde atık yakıt sorununu da çözecek teknoloji mevcuttur ancak pahalıdır. Bugün bilinen ve breeder/fast breeder diye tanımlanan nükleer reaktörler tükettiğinden daha çok yakıt üreten bir teknolojiye sahiptir. Bu reaktörler yakıt olarak thorium kullandığı için de uranium tüketimini sonlandırmakta ve atık üretimini minimum seviyeye indirmektedir. Ancak pahalı bir system olduğu için ticari uygulamaya geçirilmemekte ve var olan sistemlerde üretilen atık yakıtın çevreye  ve insane olabilecek yıkıcı zararı gözardı edilmektedir.

Sonuç:

KSP politikalarının merkezine insanı, toplumu ve insanların içinde yaşadığı doğayı, çevreyi koymaktadır. Amaç, tüm insanların maddi ve manevi tüm ihtiyaçlarının karşılandığı özgür, sömürüsüz, güvenli, kendi kendini yönettiği bir dünyada refah ve huzur içerisinde yaşamasıdır. Bunun için de üretimin, tüm insanlara ihtiyaçlarına göre dağıtılmasını karşılayacak şekilde artması gerekmektedir. Enerji üretimin temel kaynağıdır. Kapitalist emperyalist düzende enerji kaynaklarının sadece ve sadece kar için nasıl yağmalandığını ve verimsiz ve hoyrat bir şekilde tüketildiğini görmekteyiz. Bu yapılırken de doğal dünyanın nasıl yok edildiğine şahit olmaktayız. Oysa ki her türlü teknolojik gelişme kullanılaraken enerji kaynakları insanların hizmetine en temiz bir şekilde, ne insane ne de doğaya Zarar vermeden sunulabilir. Yenilenebilir enerjinin kullanılması öncelikli tercihtir. Ancak gerektiği zaman nükleer enerjinin kullanılmasında hiç bir sakınca yoktur. Nükleer enerjinin bir tehlike kaynağı olarak görülmesinde teknolojinin değil, bu teknolojiyi insanlığın yaraları yerine, kar için kullanan emperyalist tekellerin sorumluluğu vardır.

Akkuyu nükleer santralı karşı çıkılması gereken bir yatırımdır. Santralı inşa edecek olanların, santralın fay hattı üzerinde olmasına aldırış bile etmemesi, yukarıda altını çizdiğimiz gerçeği kanıtlamaktadır. Kar insan hayatının önündedir. Nükleer sektördeki tekellerin karı insan hayatından daha önemlidir. Akkuyu’da nükleer santral yapılmasının bilinçli ve hesaplı bir cinayetten ve hatta katliamdan farkı yoktur. TC basınında çıkan haberlere göre, TC hükümetinin bu santral konusunda hiçbir ciddi hazırlığı, araştırması ve bilgisi yoktur. Bu santral kriz içinde olan nükleer sektördeki tekellere ve onların TC’deki uzantılarına, ki bunlar iktidar çevreleridir, yeni bir kazanç kapısı açmaktan başka birşey değildir. Bu bakımdan yeni Chernobiller, Fukuşimalar olmaması için Akkuyu nükleer santralına tüm halkımızın bilinçli ve ısrarlı bir şekilde karşı çıkması gerekmektedir.


Bu yazıyı paylaş

admin

İLGİLİ PAYLAŞIMLAR

Bunu da okuyabilirsiniz x