Önce Biraz Genel Bilgi
Nedir asgari (minimum) ücret?
Adı üstünde minimum, yani en düşük (taban) ücret demektir.
Asgari ücret kalifiye olmayan, düz, yalın emeğin karşılığı olarak belirlenen ücrettir. Sadece Kıbrıs’ın kuzeyinde değil, burjuvaların fırsatını buldukları her ülke ve koşullarda asgari ücreti “genel-geçer” ücret haline dönüştürmekten çekinmemektedirler.
Hatta, pratik uygulamada, asgari ücret rakamının da altına inmek için binbir türlü oyun döndürülmektedir.
Örnek 1; asgari ücret neyin karşılığıdır?
Asgari ücret belirlenir ve açıklanırken, saatlik, günlük, haftalık ve aylık olarak belirlenir ve açıklanır.
İşte son asgari ücret de bu şekilde açıklandı:
“ASGARİ ÜCRET (BRÜT)
Saatlik: 40,38 TL
Günlük: 323,07 TL
Haftalık: 1615,38 TL
Aylık: 7 bin TL” (*)
Saatlik asgari ücret bellidir. Bir saat 60 dakikadır der ve hesaplarsınız. Peki, günlük asgari ücret derken, bir gün kaç saattir? Bugünkü çalışma yaşamında bir gün 8 saattir. Günlük asgari ücret de bu sekiz saat üzerinden belirlenir. Yani, saatlik asgari ücret 40.38 TL olduğuna göre, günlük (40.38X8=323.04) 323.04 TL olur.
Düz mantıkla bakıldığında, aynı gün içinde 8 yerine 9 saat çalışmanın karşılığı da 40.38X9=363.42 TL mi olur? Hayır! Çalışma yaşamında bu hesap doğru bir hesap değildir! Çünkü; günlük normal çalışma saati 8 saat ile sınırlanmıştır. (Bu hakkı kazanabilmek için işçiler büyük bedeller ödemişlerdir; 1 Mayıs böyle doğmuştur.) 8 saat üzerinde çalışma ek mesai (fazladan mesai) olduğu için farklı bir muameleye tabidir. Mesela, saatlik miktarı 40.38 TL değil, 60.57 TL (bire birbuçuk), hatta bazı durumlarda 80.76 TL (bire iki) olmalıdır.
Etrafınıza bir bakın bakalım bu çalışma kuralı kaç iş yerinde uygulanıyor…
Örnek 2; Haftalık asgari ücret neyin karşılığıdır?
Çalışma yaşamında, nasıl ki gün 8 saattir, hafta da 5 gündür. Yani; bir hafta günde 8 saat X 5 gün = 40 saattir. Yani; belirlenen haftalık asgari ücret 40 saatlik bir miktardır; 40.38 TL (saat başı asgari ücret) X 40 saat (haftalık) = 1615.2 TL yapar.
Peki, etrafınıza biraz daha dikkatli bakın bakalım Cumartesi çalışmayan, işçilerini çalıştırmayan kaç tane işyeri var… Veya, kaç tane işyeri 40 saatin üzerinde çalıştırdığı işçilerine asgari ücretin haftalık miktarının üzerinde bir ücret öder… Yahut da, kaç tane işyeri bu 40 saat üzeri çalıştırılan işçilere, bu fazladan saat ücretlerini bire iki hesaplayarak öder…
Gelin, şöyle basit bir hesap yapalım; bir işyerinde bir işçinin günlük 8 değil de, 9 saat çalıştırıldığını, dolayısıyla da haftalık 40 saat değil de, 45 saat çalıştırıldığını düşünelim, ayrıca Cumartesi de 8 saat çalıştırıldığını varsayalım: yani haftada toplam 45+8=53 saat.
Yani; her hafta toplam 13 saat fazladan çalıştırılıyor. Karşılığı? Karşılığı işverenin insafına kalmıştır. Hele de sendikasız çalıştırılan işçilerin fazla bir şansı yok. İtiraz ettiği durumlarda işsiz kalma tehlikesi var.
Çalışma yasaları gereği bu işçinin haftalık çalışma (40 saat) karşılığı ne kadar alması gerekiyor? 40X40.38=1615.2 TL demiştik. Bunun üstüne günlük 1 saat ek mesai karşılığı olan 60.57 TL de 5 günde toplam 302.85 TL yapar ( 5X60.57 TL=302.85). Ek mesaisiz haftalık ücret (1615.2 TL) ile 5 günlük ek mesai ücreti toplamı 302.85 TL’yi toplarsak 1918.05 TL buluruz.
Bitti mi? Hayır! Cumartesi 8 saat bire iki ödenmesi gerektiğinden 16X40.38=646.08 TL de üzerine toplanınca (1.918.2+646.08= 2.564.28) genel toplam 2.564.87 TL olur. Bu durumdaki bir işçinin alması gereken haftalık ücret bu olmalı.
Ya aylık? Kaba bir hesapla ben toplam alması gereken aylığı 10.207.90 TL olarak hesapladım.
Bakın bakalım, bu şekilde çalıştırılmasına rağmen kaç tane işçi ilan edilen rakamdan (40 saat karşılığı 7.000 TL) bir kuruş fazla ödenecek…
(*)Bu rakamlar KKTC Çalışma Bakanlığı sayfasından alınmıştır. Bizim hesaplamalarımızda günlük asgari ücret 323.04 TL çıkarken, Bakanlık sayfasında bu rakam 323.07 TL olarak verilmektedir.Aynı şekilde Bakanlık sayfasında haftalık rakamı 1615.38 TL iken, biz bunu 1615.2 TL olarak belirledik. Farklılıkların nerden kaynaklandığını bilmiyoruz.
Yazı içinde kendi rakamlarımızı kullandık.
2. BÖLÜM
UBP-DP hükümetinin rekor sayılabilecek bir süratle yeni asgari ücreti belirlemesinin nedeni neydi sizce?
Asgari ücret tarihinde, bir oturumda belirlenen asgari ücret ben hatırlamıyorum, hatırlayanlar bizlere de hatırlatsın lütfen. Üstelik, devlet temsilcisi ve “işçi temsilcisi”nin oylarıyla… Üstelik, işveren temsilcisinin protesto edip terkettiği bir toplantıda…
Duyan da, KKTC’de “işçi iktidarı-proletarya diktatörlüğü” var sanacak; işçi-devlet el ele!
Sermayedarlar çaresiz, toplantıyı terk etmek zorunda kaldılar! İtiraz edeceğiz deseler de, işin gerçeği, iktidarın işçi aşkı karşısında teslim oldular…
O zaman, “yaşasın işçi, emekçi dostu, asgari ücret sevdalısı UBP-DP koalisyonu!”
Ve bu “sevda” işveren kesiminin “itirazlarına” rağmen devam etmiş ve tekrardan iktidar ve işçi temsilcilerinin olumlu ve işveren temsilcisinin olumsuz oylarıyla kabul edilmiştir.
Nasıl ama, güzel bir mizansen değil mi?
Bu durumda, asgari ücretli bir işçi olarak 23 Ocak’ta yapılacak milletvekilliği seçimlerinde hangi partiye oy verirdiniz?
Şüphesi olanlar, işçi tarafını temsil eden sendikalara sorsun. Hatta soruldu bile.
Cevap; “Hükümet temsilcilerinin de desteğiyle belirlediğimiz yeni asgari ücret ilk kez kamu başlangıç maaşının üstünde bir rakamdır, işçilerimize hayırlı uğurlu olsun!”
Bu Oyunu Bozmak Lazım
Tam bir mizansen, tam bir çadır tiyatrosu…
Hakkını vermek lazım, bütün taraflar rollerini güzel oynuyor ama, UBP-DP Azınlık Hükümeti bir başka. Seçim öncesi işçilerimize yeni bir asgari ücret hediye etmek için canla başla çalıştılar. Bunu elde etmek için işverenleri küstürmeyi bile göze aldılar. İşçi kesimini temsil ettiğini iddia eden sendika ile anlaşarak asgari ücrete son halini verdiler.
İşverenler Sendikası temsilcisi bu rakamın (7.000 TL) kabul edilemez olduğunu, uygulanması halinde birçok işyerinin işçi atmak, ya da kapısına kilit vurmak zorunda kalacağını iddia etmektedir. Hatta, itirazlarına rağmen tekrardan işçi ve devlet oylarıyla aynı rakam kalması üzerine, “seçim yasakları içinde asgari ücret belirlenemez!” diyerek mahkemeye başvuracaklarını dahi telafuz etmeye başladılar.
Ne dersiniz, bu da mizansenin ikinci perdesi olabilir mi?
Mümkün; mahkeme sonuçlanıncaya kadar yenisi değil, eskisi ödenir. Sonrası allah kerim.
Nasıl olsa, seçimler yapılmış, oylar devşirilmiştir…
Büyük sermaye kesimlerinin, “bu asgari ücreti birçok işyeri ödeyemeyecek, ya işçi çıkarmak, ya da işletmesine kilit vurmak zorunda kalacaktır!” söylemi neyi hedeflemektedir?
Bu söylem, aslında çok küçük sermaye ile iş çevirmeye çalışan küçük esnafı işçi ile karşı karşıya getirme taktiğinden başka bişey değildir. Küçük esnafın zor durumda olmadığını iddia edecek durumda değiliz. Hatta, sürekli iflas etme tehdidi altında oldukları da doğru. Tamam da, bunun sorumlusu, nedeni asgari ücret miktarı mı?
İşveren örgütleri, hatta küçük esnaf örgütleri bile ekonomik zorluklarının sebeplerinin başına işçilere ödedikleri “yüksek” ücretleri koymaktadırlar. Nerdeyse, asgari ücretli işçilerin durumunun işletme sahiplerinin durumundan daha iyi olduğunu iddia edecekler. Durum buysa, onlara bir tavsiyemiz olacak; sefil işletmenizi kapatıp, daha avantajlı olduğunu iddia ettiğiniz asgari ücretle bir işe giriniz…
İşte bu noktada hemen “girişimci ruh” ya da “rekabetçi ruh” ve hatta “vatan için üretim aşkı” devreye girer; “ama biz üretmek istiyoruz” diye karşılık alırsınız. İyi, güzel, “girişimci ve rekabetçi ruhunuzu” koruyun, hatta “vatan için üretme aşkı”nızı da, ama bilin ki; bütün bunlara karnımız tok, yemiyoruz!
Çünkü, bütün bunlar işin “edebiyat” kısmı! İşin esası ise kardır. Hiçbir girişimci, hiçbir sermaye sahibi sermayesini “aşk” için riske atmaz. Sermaye çoğalmak için vardır; sürekli büyümek, daha da büyümek, en büyük olmak… Sürekli büyümek için artı değeri sürekli büyütmek lazım. Sürekli büyümek için girdi harcamalarını sürekli kısmak lazım. Sürekli büyümek için rakiplerin büyümesini engellemek lazım. Sürekli büyümek için, önündeki engelleri kaldırıcı kararlar üretecek siyasal otoriteye sahip olmak lazım…
Bu gerçekler dikkate alındığında, küçük esnaf denen kesimin tek derdinin işçilerine ödediği asgari ücret olmadığı görülecektir. Hatta, onun derdini tek anlayabilecek sosyal sınıfın bu asgari ücretli işçiler olduğu da görülecektir.
Küçük esnafın düşmanı işçiler değil, kendini de onlardan biri sandığı büyük sermayedarlar, büyük burjuvalar sınıfıdır. Halbuki, küçük esnaf bu büyük burjuva sınıfına ait değildir. O, olsa olsa, büyük burjuvaziye işçileri daha çok sömürmesi ve servetine servet katabilmesi için yardımcı olan ve kendini işveren olarak görüp gururlanan, ama büyük sermayenin masasından dökülen kırıntılarla yetinen sefil bir küçük burjuvadır. Unutmadan ekleyelim; o, aynı zamanda sürekli büyümek ve büyük burjuva olma hayalleri de kuran bir sefil küçük burjuvadır…
Küçük burjuvazinin bu sefil yaşamdan kurtulması, işçileri kendi varlığına rakip görmesiyle değil, tersine, işçilerin de sefaletinin sorumlusu olan ortak düşmana karşı ortak mücadelenin başlatılmasıyla olacağını görmesi lazım.
Bu ortak düşman kapitalizmdir; üretim araçları üzerindeki mülk edinme biçimidir, kapitalist üretim ilişkileridir.
İşte bu gerçekleri görmediği sürece, burjuvazinin bu asgari ücret mizansenine inanmaya, hatta katkı koymaya ve işçilerle beraber kendi kuyusunu da kazmaya devem edecektir.