BAĞIMSIZLIK YOLU NEDEN ADAY ÇIKARMADI?

BAĞIMSIZLIK YOLU NEDEN ADAY ÇIKARMADI?
Bu yazıyı paylaş

-I-

GİRİŞ YERİNE

Bağımsızlık Yolu’ndan yoldaşların “Neden Aday Çıkarmadık” (Münür Rahvancıoğlu, Özgür Gazete, 17 Eylül 2025) başlıklı yazısıyla ilgili olarak bazı düşüncelerimizi belirtmenin yararlı olacağını ümit ederiz.

1. “Bağımsızlık Yolu neden aday çıkarmadı?” sorusu bundan bir kaç ay önce onlara seçimlere ortak katılma konusunda yazdığımızda bize ulaştırılabilirdi. Şimdi (ve dolaylı olarak daha önceki basın bildirisiyle) bu konuda bize fikirlerini bildirmeleri hiç yoktan iyidir ve bizler için faydalı olmuştur.

Ümit ederiz bizim onlara cevap vermemiz de onlara faydalı olur.

Biz burada her bir yaklaşımı her bir fikri, her bir önermeyi ele almayacağız. Her bir cümle ve paragrafı ele alsak esas olanı belirleyemeyiz, bu da ne okur için ne de Bağımsızlık Yolu’ndan yoldaşlar için faydalı olur.

2. BY’den yoldaşlar kendilerini örgütlü olan, siyasete derin bakan, özne olmayla ilgilenen , tarihin motoru ile kitleler arasında bir volan kayışı olan, süreçlere nasıl yön verebileceğine kafa yoran…bir azınlık olarak görüyorlar. Kendi deyimleriyle, aşağıda ele alacağımız yazıları da böylesi azınlıklar için yazılmış. Bu tür bir azınlıktan olmayanların yazdıkları yazıyı okumalarının gereksiz olduğunu düşünüyorlar.

Biz bu tür bir azınlık kategorisinde yer almayız -biz gayet basitçe Komünistleriz- ama gene de yoldaşların yazısını okuyalım ve değerlendirmeye çalışalım.

3. Somut Koşulların Somut Tahlili, hareket (değişim) halindeki somut koşulların her an analiz edilmesi.

Bu yaklaşım, somut şartların ‘her an’ analizi yaklaşımı Lenin’in hali hazırda ele aldığı bir yaklaşım tarzıdır. Bu tarz ‘her an’ değişim talep eden, dolaysıyla da siyasette bir tutunacak dal bırakmayan, yani ilke tanımayan bir yaklaşıma denk düşer.

Bu yaklaşım, somut koşulları ele alırken onların içindeki uzun süreli ve uyulması, dikkate alınması şart olan ilkelerin tespitine karşı çıkar. Her şeyin her an değiştirilebilmesini talep eder.

Kapitalizmde bir yanda mülk sahibi burjuvalar öbür yanda mülksüz proleterler vardır. Bunlar arasında sürekli olan bir antagonizma vardır. Bu olgu bir kere tespit edildikten sonra, kapitalizm ve burjuvalar ve proleterler var oldukça burjuvazi ve proleterya arasında antagonizma ve onlar arasında antagonist sınıf savaşı sürer.

İşte oportunistler, fırsartçılar olarak bilenen siyasi akım mesela kapitalizm şartlarında ele alınan antagonizmanın, bu ‘hareket (değişim) halindeki somut koşul’un ‘ her an analiz edilmesi’ni talep eder ve bu analizlerle mesela bu antagonizmanın ‘halk safarındaki çelişmelerden biri haline geldiği için antagonist olmaktan çıktığı’ sonucuna varılabilmesini önerir.

Antagonizma örneğinden de görüldüğü gibi Bağımsızlık Yolu’ndan yoldaşların ‘hareket (değişim) halindeki somut koşulların her an analiz edilmesi’ talebi işin aslında ‘Somut Koşulların Somut Tahlili’ni yapmamızı imkansız kılan bir yaklaşıma denk düşmektedir.

Biz Stalin’in öğrencileri olarak ‘ilkeli siyaset zafere ilkesiz siyaset yenilgiye götürür’ ögretisini hem öğrenmek, hem uygulamak hem de siyasette hakim kılmak taraftarıyız. İlkeli bir siyaset temelinde Somut Koşulların Somut Tahlilinin yapılması taraftarıyız.

Yani yoldaşların ‘Bir kez analiz yapıp siyasal ömrünüz boyunca aynı analize saplanıp kalırsanız; bu durumda değişen koşulları hesaba katamazsınız’ tespiti, ‘her an analiz’ tespiti tam bir yanılgıdır-ilkesizliğe denk düşer. Oportunizme, fırsatçılığa denk düşer. ‘Somut Koşulların Somut Tahlili’ni imkansız kılar.

Başka bir deyişle bu görecelliği mutlaklaştırıp, göreceldeki ‘mutlak’ olanı imkansız kılmaktır. ‘hareket (değişim) halindeki somut koşulların’ her hareketini görecelleştirmek onların hareketindeki, yaşamındaki ‘mutlak’ olanları, ilkeleri tamamıyla dıştalamaktır. Hareketin, değişimin içinde var olan ve bilmemiz gereken hareketin ve değişimin yasalarını öğrenmeyi ve onlara uymayı red etmektir.

Veya yoldaşların deyimiyle ‘Çünkü somut gerçeklik her zaman hareket (değişim) halindedir. Bir kez analiz yapıp siyasal ömrünüz boyunca aynı analize saplanıp kalırsanız; bu durumda değişen koşulları hesaba katamazsınız’

Mesela ‘bir analiz yapıp’ burjuvazi ve proleterya arasındaki antagomizma olduğunu tespit eder ve ‘ömrünüz boyunca aynı analize saplanıp kalırsanız’ yani burjuvazi ve proleterya arasında antagonizma olduğu tespitine saplanıp kalırsanız ‘bu durumda değişen koşulları hesaba katamazsınız’

Açıktır ki böyle bir yaklaşım ilkesizliği ilke yaptığı için oportunizmin çok sevdiği bir yaklaşımdır.

Bağımsızlık Yolu’ndan yoldaşların bu yaklaşım tarzına son vermeleri gereklidir. Yoksa oportunizme düşmekten kurtulamazlar.

4. Eleştiri-Özeleştiri, tartışma, polemik, bilim, yöntem

Yoldaşlar şöyle diyorlar:

Marksizm,.. bilimsel bir yöntemdir! Her yöntem gibi Marksizm de ancak uygulayıcılarının kendi aralarında yürüttükleri tartışmalarla sınanır, sorgulanır, düzeltilir, ilerletilir ve geliştirilir.

Tartışma, polemik, eleştiri; …Marksistlerin çekindiği değil istediği bir şeydir.

Çünkü hakikati kavramanın ve ona müdahale etmenin araçları, sadece eleştirel tartışmalarla mükemmelleştirilebilir’

akademide (yani bilimde) kıyasıya eleştiri ve tutkulu tartışmaların normal olduğunu …..

Akademi uzlaşmanın değil, hakikati bulmak üzere tartışmanın mekânıdır. ….. ülkemizde “sol” için bile, bilim okur yazarlığının acınacak durumuna ….’

Yoldaşlar pek çok konuda yanılıyorlar,

i) Marksizmin bir yöntemi olduğu, diyalektik yöntemi olduğu doğrudur -iyi ama bu Marksizmin bir yöntem olduğu demek değildir. Marksizm materialist temelde, diyalektik yöntemi kullanarak ele aldığı konuyu inceler ve materyalist yaklaşımla, diyalektik yöntemi kullanarak doğru sonuca varır. Ele alınan şeyin ilişkiler sisteminde yatan hareketin kanunları, değişim ve gelişmenin kanunlarını tespit eder ve onlarla uyum içinde işçi hareketini yönetir.

Bu çerçevede toplumun ekonomik yapısı incelenir, siyasi üst yapısı incelenir, devrimleri-karşı devrimleri incelenir ve tüm bu ve diğer pek çok konuda doğru, bilimsel sonuçlara varılır-mesela Kapital kitabı yazılır. Ve gelecek nesiller artık ve tekradan kapitalist toplumun hareketinin kanunlarını bulmak için tartışma yapmazlar çünkü o kanunlar hali hazırda bize Karl Marx ve onun çalışmaları üzerinden sunulmuştur. Biz materialist diyalektik ve bizzat bizden önce gelen ve bize doğru bilimsel bilgiler aktaran yoldaşlarımız, önderlerimiz sayesinde, onların öğretilerine dayanarak bugünü anlar ve ilerleriz.

ii) Marksizmin fikirler arasında bir tartışma ile sınanacağı yanlış bir fikirdir. Marksizm bir bilim olduğu için ancak ve ancak pratikte sınanır. Sınıflar arası ilişkinin pratiğinde sınanır. Yoldaşların kendi aralarında yaptıkları (ve sınıflar saflarındaki gelişmelerden, yani pratikten kopuk) tartışmalarla Marksizm nasıl sınanır ki? Kendilerinin Marksist olduğunu ilan ettikleri fikirlerin Marksist olup olmadıkları sınıfların geçmiş ve bugünkü pratikleri dışında nasıl ispatlanabilir ki?

Mikro-çipler ortaya çıktığında Marksizm düşmanları saflarındaki binlerce polemik, tartışma ve eleştiri nasıl olacak da bize mikro-çiplerin işçi sınıfının yaşamındaki rolü hakkında Marksist bir fikre varmanın araçlarını sunacak? Partimizin bu konuda oluşturduğu Marksist görüşlere karşı, Stalin düşmanı yani Marksizm düşmanı tüm akımların yürüttükleri binbir polemik, tartışma ve eleştiri Marksizme nasıl olacak da herhangi bir katkı yapacak ‘hakikatın kavranmasını’ veya ‘hakikatın kavranmasının araçlarını’ sağlayacak? Tam tersine, tüm bunların bu konuda ‘hakikatın kavranmasını’ amaçlamadığı, Marksizmi yıpratmayı, yani ‘hakikatı kavrama’ araçlarını yıpratamayı amaçladığı açık değilmidir?

iii) Lenin öldükten sonra, Troçkistler parti içindeki pek çok tartışmadan mağlup çıktıktan sonra, Troçkistlerin hala daha Lenin’i eleştirme hakkı istedikleri bilinir. Yani doğruluğu parti ve devrimin gelişme seyri tarafından defalarca ispatlanmış Leninizmin İLKELERİNİ tartışma hakkı istedikleri bilinir. Şu da bilinir; Onların istekleri var olan hataları tespit etmek ve düzeltmek ve böylece partiyi ve davamızı güçlendirmek değildir. Onların amaçları, ispatlanmış doğruları yani bilimi tartışmak ve eleştirmek ve böylece hem bilimsel sonuçları yıpratmak ve yenilgiye uğratmak, hem de o doğru görüşler temelinde iş başı yapan partiyi ve onun yönlendirdiği işçi sınıfının davasını yıpratmak ve mümkünse yerle bir etmektir.

Eleştiri tartışma ve polemiğe her yer ve şart altında yapıcı bir karekter yüklemek yanlıştır. Eleştiri tartışma ve polemik yanlışa varmanın ve yıkımın da bir aracı olabilirler. Her şey yer ve zaman ile şartlandırılmıştır.

iv) Eleştiri ve Özeleştiri Marksist bir partinin kendisini hatalardan korumasının ve gelişmesinin temel aracıdır.

Doğru siyaset belirlenmeli ve belirlendikten sonra uygulanmalıdır. Eleştiri ve dolayısıyla da eleştirilen konuda özeleştiri, ya tespit edilen siyasetteki hataların tespiti ve üstesinden gelme aracıdır, ya da uygulanan siyasetin doğru olmasına rağmen, o siyasetin uygulanması sırasında yapılan hataların tespiti ve üstesinden gelme aracıdır.

Antagonist sınıfların ortadan kalktığı, yani sosyalizmin kurulduğu şartlarda toplumun itici gücü sınıf mücadelesi değildir. Toplumun itici gücü eleştiri-özeleştiridir. Bu toplumsal hareketin yeni bir kanunudur.

Dolayısıyla sadece eleştiriden bahsetmemeli, özeleştiriyi unutmamalıyız. Bağımsızlık Yolu’ndan yoldaşlar o gayri meşhur azınlık üyesi olarak eleştirme görevini sınır tanımaz bir çerçevede kabullenirken, özeleştiri görevlerini unutma durumundalar.

v) Tüm bunlar tıp bilimini dayanak olarak kullanan bir izah sonrası şu paragraflara yol açıyor:

Hiçbir zaman unutulmaması gereken bir diğer nokta da şudur ki; tahlil araçlarınız sağlam olsa bile, tahlil sonuçlarınız hatalı çıkabilir; tahlil sonuçlarınız doğru olsa bile teşhisiniz yanlış olabilir; teşhisiniz doğru olsa bile tedavi tercihiniz yanlış olabilir; tedavi tercihiniz doğru olsa bile uygulama için uygun araçlarınız olmayabilir ve uygulama için uygun araçlarınız olsa bile yeterli becerileriniz olmayabilir.

Başarısız olmanın yolları, başarıya ulaşmanın yollarından her zaman onlarca kez daha fazladır.’

Daha önce tespit ettiğimiz gibi yoldaşlar görecelliği mutlaklaştırıyorlar. Bu da onları fikirler dünyasında paralize olmayı bilimsellik olarak ilan etmeye götürüyor. İşçi sınıfının sınıf savaşımı açısından donup kalmışlar ama bunu bilimsellik olarak algılıyorlar. Gel gelelim ve işin aslında paralize olmuş olan temsilciliğini yaptıkları toplumsal kesimlerdir. Yoldaşlar onlara sözcülük ediyorlar.

Olayın izahı da bize kalıyor: tartışmasız, polemiksiz, eleştirisiz. Ama bilimsel bir izah.

-II-

2025 CUMHURBAŞLANLIĞI SEÇİMİ

İlk başta şunu belirtelim ki bizim KSP olarak Bağımsızlık Yolu’nun (BY) ‘Aday çıkarmama kararına’ herhangi bir itirazımız olmadı.

İyi ki aday çıkarmadılar. Karşımızda yeterince rakip var, bir de BY’ye ihtiyaç yok.

Biz BY neden aday çıkarmadıyı da anlamaya çalışmıyoruz. İyi ettiniz elinize sağlık.

Bizim yapmaya çalıştığımız BY’nin bu seçimlere de yansıyan siyasetinin ne olduğunu anlamak ve anlatmaktır. Olaylara yaklaşım tarzını anlamak ve anlatmaktır.

BY siyasette, ‘her an’ bir şeye karşı başka bir şeyle çıkabildiği için, bu binlerce farklı anlar toplamı içinde gizlenmekte olan siyasetin özünü, esasını yani gerçek siyaseti ortaya koymaya ve hem BY’ye hem de ve vatandaşlarımıza anlatmaya çalışıyoruz.

Denemeye devam edelim.

1. NOTLAR

Bağımsızlık yolundan yoldaşların yazısında yukarıdaki bölümde ortaya çıkan sorunlara seçimlerde niye aday çıkartmadıklarını anlattıkları kesimde yenileri eklenmektedir.

Birincisi bazı kavramların kullanılış tarzıyla ilgilidir. Yoldaşlar analiz, tespit, somut durum vb. kavramları ortaya koyarken sorunlara yol açıyorlar- bunları tutarlı bir şekilde kullanmıyorlar. Halbuki bilim kavramlar üzerinden öğrenilebilir ve bu bilgi ancak ve ancak kavramlar doğru bir şekilde kullanılarak, doğru içeriğiyle kullanılarak diğer insanlara aktarılabilir. Yoksa, ortalık karışır. Bilimsellikten zerre kadar bir şey kalmaz.

Bu konuda biraz uzunca bir not hazırladık. Bağımsızlık yolundan yoldaşların bu konudaki zaaflarını ortaya koymaya çalıştık. İsteyen okurlar NOT I: BİLİM VE KAVRAM KARGAŞASI’na baş vurabilir.

Bize göre NOT I’e başvurmak yazının esası açısından şart değil. Okurlara da fazla katkı yapacak bir NOT değil.

Gel gelelim bu kavram kargaşasının da etkisiyle takibi iyice zorlaşan seçimlerde niye aday çıkartmadıklarını anlattıkları kesimde de tam bir fikir curcunası ile karşılaşmaktayız. Bu sorunun altından kalkmak, fikirleri daha anlaşılır ve düzenli kılmak için NOT II: FİKİRLER KARMAŞASI’nı oluşturduk. Burada esas olarak onlara dayanarak eleştirlerimizi yapacağız. BY’den yoldaşların fikirlerini detaylı olarak görmek isteyen okurlar II. Nota baş vurmak zorunda kalacaktır. Ümit ederiz konuları ele alış tarzımız böyle bir ihtiyaca yol açmaz.

2. SEÇİMLERDE NİYE ADAY ÇIKARTMADILAR DEĞİL, NİYE KSP’YE KARŞILAR?

NOT II’de ele alınan fikirler dizisinden bizce esas olanlar şunlar.

i) Görüş 1: Halkımızın içinde bulunduğu ruh hali oyların bölünmesine çok karşıdır. Erhürman’a oy verilmesi taraftarıdır. Vay seçime katılıp oyları bölen partinin haline. Biz katılmıyoruz.

Kaldı ki seçime katılmak Erhürman’ı daha da dokunulmaz yapmaktadır. Propagandayı imkansız kılmaktır. Biz katılmıyoruz.

BY Kıbrıs halkının ne kadar sıkı bir demokrasi kültürüne sahip olduğunu tespit edememiş. Kendi demokratik zaaflarını halka yüklüyor. Dahası başka partileri, mesela KSP’yi seçimlere katılarak demokratik haklarını kullanırlarsa halkın bunu iyi karşılamayacağı-yani halkın demokratik olmayan bir tavırla seçime katılan partileri afaroz edeceğini iddia ediyor.

Halkımızı anti-demokratik ilan edip aslında kendisi anti-demokratik bir konuma düşüyor.

KKTC aşırı bağımlı, işin aslında tamamen bağımlı, uluslararası arenada ülke olarak tanınmayan bir ülkedir. Ve burada seçimler konusunda deyim yerinde ise aşırı bir demokrasi anlayışı vardır. UBP de dahil olmak üzre CTP ve bizim bildiğimiz kadarıyla hiçbir KKTC partisi seçimlerde var olan demokratik ortamı ve şartları yok etmek hevesinde değildir. Son dönemde, ‘nedir bu her önüne gelen aday oluyor, buna kısıtlama getirilsin’ diyenler oldu ama görüldüğü üzere bu fikre puan veren çıkmadı. 8 tane adayımız var. 2’si partili diğerleri hep bağımsız.

Ama şimdi, seçimlerde demokratik duruşa karşı bir de BY türü muhalefet belirdi. Biz demokratız ama bu halk yok mu, bu halk. Onlar oy bölünmesin diye anti demokratlık yapıyorlar. Vay seçimlere katılan partilerin haline. Vay KSP’nin haline- bu arada 6 bağımsız aday herhalde iyice hapı yutacaklar. Onları kim kurtaracak bu halkın elinden allah bilir ancak!

Somut şartların somut tahlili mi dediniz? Yoldaşlar, siz bu tahlil işi ile kendi istek ve amaçlarınızı karıştırıyorsunuz.

ii) Görüş 2: Seçimden sonra Erhürman’ın foyası ortaya çıkacak ve biz o zaman onun ensesine yapışacağız.

Bir Talat yoldaşımız, bir Akıncı yoldaşımız cumhurbaşkanı oldu, bir de (sizin demenize göre) Tufan Erhürman yoldaşımız cumhurbaşkanı olacak, siz de tutmuş onun ensesine bineceksiniz.

Biz seçimlere katılıp, bugün var olan (bizce) sorunları dile getireceğiz ve halk bize çok kızacak, ama siz yarın ne olacağı bilinmeyen günler için, bugünden Erhürman’ın ensesine bineceksiniz ve halk size kızmayacak…

Pardon yanlış değerlendirme yaptık. Erhürman federasyonu savunmazsa ensesine-tepesine bineceksiniz! Şöyle desenize yoldaşlar!

Biz seçimlere katıldık diye seçmen bize çok kızacak ama siz seçimden sonra Erhürman yolaşımıza şöyle yapacaksınız, böyle yapacaksınız ve bunu ilan edeceksiniz ve halk size kızmayacak. Siz bu seçmenleri hakikaten somut bir yere koyup gözden geçirin.

iii) Görüş 3: Tatar iki devletçi, ama KKTC’yi tanıtmak için bir şey yapmadı, onun yüzünden iyice izole olduk. Erhürman da maşallahı var federasyondan bahsetmiyor. Federasyon diyen Akıncı’yı eleştiriyor. Federasyon davası askıda kalabilir. Biz sahipleniriz. Erhürman federasyonu savunmazsa ensesine-tepesine bineceğiz!

İşte böyle; BY’nin federasyonu, Akıncı’nın federasyonu. CTP’nin-Erhürman’ın (ah bi savunsa) federasyonu ama ‘üsler, askerler ve garantörlerle, BM çatısı altında ve de AB üyesi bir federasyon’ değil!!!

Her an değişikliğin bu kadarı da fazla oldu yoldaşlar. Akıncı’nın savunduğu federasyon tamı tamına ‘üsler, askerler ve garantörlerle, BM çatısı altında ve de AB üyesi bir federasyon’. CTP ve Erhürman’ın savunduğu federasyon tamı tamına ‘üsler, askerler ve garantörlerle, BM çatısı altında ve de AB üyesi bir federasyon’. Sizin Erhürman’ı şu anda hakkında pek konuşmuyor diye suçladığınız federasyon tamı tamına ‘üsler, askerler ve garantörlerle, BM çatısı altında ve de AB üyesi bir federasyon’, yani sizin sahip çıktığınız federasyon tamı tamına ‘üsler, askerler ve garantörlerle, BM çatısı altında ve de AB üyesi bir federasyon’.

Değilse, siz Akıncı ile birlikte hangi federasyonu savunuyordunuz ve savunuyorsunuz?

Değilse, siz bugün Erhürman ile birlikte hangi federasyonu savunyorsunuz ve Erhürman’a hangi federasyonu savunmuyor diye kızıyorsunuz?

Sizin federasyon öneriniz Burjuva emperyalist şartlarda çözüm önerisidir. Emperyalist zincirin bir halkası olarak kalmak temelli bir çözüm önerisidir. Sizin federasyon öneriniz, Akıncı’nın federasyon önerisi, CTP-Erhürman’ın federasyon önerisidir. Bu federasyon önerileri tüm farklılıkları içinde aynıdır-burjuva emperyalist çerçevede ele alınırlar. Bu çerçevede ele alınırlar. Çözüm olacaksa bu çerçevede çözüm olacaktır.

Tatar’ın ve UBP’nin iki devletlilik önerisi de tüm bu federasyon önerisiyle bir ve aynıdır. Aynı burjuva emperyalist çerçevede vardır. Bu çerçevede ele alınırlar. Çözüm olacaksa bu çerçevede çözüm olacaktır.

Bu arada siz hiç merak etmeyin, Erhürman yoldaş seçilirse federasyon görüşmeleri -işler ona kalırsa- başlayacaktır. Görüşmeler olursa ve sonuç vermezse de Erhürman yoldaşın planına uygun olarak, iki devlet siyaseti devreye girecektir -gerçi o nasıl bir çözüm olabilir o da ayrı bir sorun. Ele alınan çerçevede, İngiliz’in işine gelmeyen çözüme çözüm denmez! Tatar ve Erhürman’ın buna kafa yorması gereklidir!

iv) Görüş 4: Demokrasi her şeyden önce fikirsel çeşitliliğin en özgür şekilde ifade edilebilmesi anlamına gelir. İki anti-demokratik slogan (birinci turdan bitirelim ve oylar bölünmesin) tüm muhalif partilere ve partisiz seçmenlere kadar yayılmış durumdadır. Ortam sosyalist bir partinin aday çıkararak sesini duyurması için elverişli değil.

Bağımsızlık Yolu’dan yoldaşlar, halkın seçimlerin birinci turda bitirilmesi –Erhürman lehine- talebi konusunda o kadar emin ve bu talebe karşı durma konusunda o kadar çekingen ki (korkak demiyelim); demokrasinin fikirleri özgürce ortaya koymak prensibini çöpe atıyor. Seçimlere katılarak kendi fikirlerini özgürce ortaya koymaktan vaz geçiyor. O da yetmedi KSP’nin de öyle yapmasını öneriyor.

Bu bir nevi demokrasiyi çöpe atmakla eş anlamlıdır!

Evet, evet, yoldaşlar gerekirse demokrasiyi herkese karşı- bu arada demokrasi düşmanı halka karşı da- korumak görevlerini red ediyorlar. Halkın gerici (kendi deyimleriyle anti-demokratik) taleplerine uyuveriyorlar..

Daha önce belirttiğimiz gibi biz halkımızın böyle gerici bir talebe sahip olmadığını biliyoruz. Dahası en gerici partilerimiz bile böyle bir talep öne sürmüyorlar. Bu talebi öne süren BY!

Bu arada ve bu konuda iki problem daha var. Onlara değinmekte de yarar var.

Birincisi, bu Erhürman kazanacak furyası Erhürman’a oy vermek isteyen kesimde bir rehavete yol açabilir. Yani onların bir kısmının oy vermek için bir zahmet sokağa çıkmasını önleyebilir. Nasılsa Erhürman kazanacak dedikodusu bizzat UBP propagandası da olabilir yani.

BY diyalektik düşünüyor ama çok yönlü düşünmüyor.

İkincisi,bizim BY’nin burjuva emperyalist çerçevede federasyoncu bir tek Erhürman olduğu için ve seçimden sonra federasyon temelli ensesine binme sloganı ancak Erhürman seçimleri kazanırsa işe yarama ihtimali olduğu için çaktırmadan Erhürmancı olduğu tesptişmiz yukarıdaki kurnazlık nedeniyle yanlış olabilir. Belki de, BY Erhürman seçimleri kaybetsin diye ve UBP adına bu dedikoduyu pompalıyordur? Bizim istibharat nasıl çalışıyor ama!!!

Üçüncüsü de, ‘konser şişman bayan şarkısını söyleyinceye kadar bitmez’. CTP’li ve Yeni Düzen yazarı Fatma Azgın bile bir ara isyan ettiydi -nedir bu, ha çözüldü ha çözülecek siyaseti. (KSP’nin dediği gibi) çözülmüyor işte. Toplan dur, İki devletli de, federasyon de, çözülmüyor. (KSP’nin deyimiyle emperyalistler nasıl isterse öyle oluyor). Fatma Azgın’a gına geldiyse bu seçimler oluncaya kadar halkımıza da gına gelebilir. Ve, KSP adayı Osman Zorba seçimleri kazanabilir.

Emperyalzime düşman olan tüm yoldaşların katkısıyla gayet de mümküm bir alternatif!

Emperyalzime, İngiliz emperyalzimine düşman mısınız, değil misiniz? Siz önce ona karar verin. Düşmansanız, KSP ve Osman Zorba’ya oy vererek bunu hem kendinize hem de İngiliz’e ispatlayabilirsiniz!

Hadi bakalım! Seçimlerden sonra göreceğiz kaç tane İngiliz emperyalizmine düşman kişi vardır etrafımızda!

Sanırız, yoldaşların zaaflarının bu kadarını onlara izah etmek yeterlidir. Yaptığımız derlemeye kendileri de bakarlarsa kendi görüşlerini belki daha iyi anlama fırsatı yakalarlar.

3. KİM SEÇİLECEK?

Bağımsızlık Yolun’dan yoldaşlar seçimde aday göstermeme gerekçelerini sıralarken şunları da söylüyorlar:

Alternatiflerin rejim içi tüm farklı tonları kenara çekilmiştir”

Birinci turdan bitirelim ve oylar bölünmesin sloganı tüm muhalif partilere ve partisiz seçmenlere kadar yayılmış durumdadır.”

Bu koşullarda Tufan Erhürman neredeyse parmağını bile kıpırdatmadan Cumhurbaşkanı olmaya hazırlanmaktadır.”

Bu cumhurbaşkanlığı seçiminde “Alternatiflerin rejim içi tüm farklı tonları kenara çekilmiş”ken işçi, yoksul köylü ve emekçi kesimler kime yönelmeli? Mevcut “rejim içi” adaylara mı yoksa bu rejime gerçekten karşı duran işçi, yoksul köylü ve emekçinin çıkarlarını savunan siyaseti temsil eden adaya mı yönelmeli? Bağımsızlık Yolu’ndan yoldaşlar kitlelere önderlik edip, onları burjuva-emperyalist siyasetlerden alıp anti-emperyalist devrime yönledirmek yerine kitlelerin kendiliğinden gelişen bir hareketinin peşinden gitmeyi tercih ediyorlar. Bu kendiliğinden hareket burjuvalar tarafından çok iyi anlaşıldığı için “Tufan Erhürman neredeyse parmağını bile kıpırdatmadan Cumhurbaşkanı olmaya hazırlanmaktadır” şeklindeki burjuva-emperyalist bir propagandaya dönüşmüştür bile…

Biz, Bağımsızlık Yolu’ndan yoldaşlara kendiliğinden hareketle kuyrukçuluk arasındaki bağı uzun uzadıya anlatmak yerine arkadaşların Lenin’nin “Ne Yapmalı?” yapıtında “Kendiliğindecilik üzerine…” kısmını bir daha incelemelerini öneriyoruz. Onlara kolaylık olsun diye Lenin’in bu yapıtından bazı pasajlarla da derdimizi anlatmış olalım.

“Kendiliğinden hareket, yani en az direnme çizgisindeki hareket, burjuva ideolojisinin daha köklü ve daha eski ve çok daha gelişkin olmasından ötürü, ve kıyaslanamayacak ölçüde yayılma araçlarına sahip olmasından dolayı, burjuva ideolojisinin egemenliğine yol açar.” (Lenin, “Ne Yapmalı?”)

Bu durum karşısında bilimsel sosyalizm bize kendiliğinden hareketin peşinden gitmememiz gerektiğini öğretiyor. Kendiliğinden harekete bakarak onun peşinden gitmenin işçi ve emekçilere büyük zarar verdiğini öğretiyor. İşçi sınıfının partisi, kendine Leninist Parti Örgütlenmesi’ni temel aldığı sürece bu öğretiyi biliçli bir şekilde uygular. İşçi sınıfına sosyalist bilinci taşımak için canla başla mücadele eder.

Hatta, komünistler, bırakın kendiliğinden hareketin peşinden gitmeyi, parti içindeki sallanan, kendiliğinden hareketin peşine takılmış ve partiyi de aynı yola sürüklemeye çalışan oportunistlerden arındırılmadan partinin Leninist bir parti olamayacağının da gayet bilincindedirler.

Adına ister emekçinin partisi, ister işçinin partisi, isterse komünist parti deyin, Leninist parti kendini oportunist unsurlardan temizlemeden bırakın öncü parti olmayı, kendisi de oportunizme teslim olmuş bir partiye dönüşmekten kurtulamaz!

“Bundan dolayı, bir ülkede sosyalist hareket ne kadar gençse, sosyalist olmayan bir ideolojiye karşı mücadele de o kadar enerjik olarak yürütülmelidir. Kendiliğindenliğin yüceltilmesi, işçi hareketinin devrimci karakterine tamamen karşıdır. Bu, harekete, bilinçli, planlı bir nitelik verilmesine karşıdır. Partinin işçi sınıfının başında yürümesine, kitlelerin siyasi bilincini yükseltmesine, partinin kendiliğinden hareketi yalnızca dinlemesinden ve onun kuyruğundan gitmesinden yanadır. Hareketin kapitalizmin temellerine karşı mücadele yoluna sokulmasına karşıdır.” (Lenin, “Ne Yapmalı?”)

İşte bu yüzden Kıbrıs Sosyalist Partisi, halkın mevcut hükümete ve rejime karşı yükselen öfkesinin kapitalist-emperyalizme, TC sömürgeciliğine, Kıbrıs’ın gerçek bağımsızlığına doğru yönlendirilmesi için bu cumhurbaşkanlığı seçimini bir araç olarak görmektedir. KSP, bu cumhurbaşkanlığı seçimine hazırlanırken, başından itibaren, KSP dışındaki diğer “sol” örgütlerle görüşme talebinde bulunmuş ama taştan ses çıktığı halde BY’den ses çıkmamıştır. Yanıt verenler de kendi ilkesiz, anti-Leninist görüşlerine ortak etme gayretine soyunmuşlardır. Ama yine de arkadaşlara şunu anlatamadık:

“…Sosyal Demokrasi’nin (komünistlerin – Bizim Notumuz) işlevi, kendiliğinden hareketin üzerinde dolaşmakla kalmayıp aynı zamanda bu hareketi “programı” düzeyine yükselten bir “ruh” olmaktan başka nedir ki? Elbette, hareketin kuyruğunda sürüklemek onun görevi değildir. En iyi ihtimalle bu, harekete hiçbir fayda sağlamaz; en kötü ihtimalle ise son derece zararlı olur. Ancak Raboçeye Dyelo (siz buna kendiliğndenciliğin peşinden gidenler deyin- Bizim Notumuz) , bu “süreç-taktik”i takip etmekle kalmaz, onu bir ilke düzeyine yükseltir; öyle ki, eğilimini oportünizm olarak değil, kuyrukçuluk (kuyruk kelimesinden) olarak tanımlamak daha doğru olur. Ve kabul etmeliyiz ki, hareketin her zaman peşinden gitmeye ve kuyruğu olmaya kararlı olanlar, “gelişimin kendiliğinden unsurunu küçümsemeye” karşı kesin ve sonsuza dek güvence altındadırlar.” (Lenin, “Ne Yapmalı?”)

Başka bir söze gerek kaldı mı?

Sonuçlandıralım.

SONUÇ

Tüm bunlardan sonra Bağımsızlık Yolu’ndan yoldaşların KSP’yi ve KSP’nin Cumhurbaşkanı adayı Osman Zorba’yı desteklememe nedenleri anlaşılmış oluyor.

Yoldaşların temsilcisi oldukları kesimler toplumda bir oraya bir buraya sallanırlar. Kendi yaşamlarını şekillendiren güçlünün (kapitalistlerin ve bilhassa da tekellerin -emperyalistlerin) peşinde, onların sürekli değiştirerek çizdikleri çerçevede yaşamaya çalışırlar. Bu kesimin üsttekileri bu burjuva emperyalist çerçevede yaşamaya devam edebilecekleri hissiyle hareket ettikleri oranda ve binbir bahane ile ama kesin bir şekilde, o güçlülere kuyruk olurlar. Bu kesimin alttakileri proleterleşmekle yüz yüzedirler. Onların bir kesimi bir türlü içine sürüklendikleri durumu kabullenemez ve eski ‘rahat günlerine’ özlem duyar. Bir kısmı ise proleterler saflarına kaymıştır bile ve proleterleşmeye başlar.

Bu yodaşlar tartışma, polemik, eleştiri için vakit ve imkana sahip olan üst kesimi temsil ediyor.

CTP ile genellikle var olan gizli aşkın, ara sıra kızışan zıtlığa dönüşmesinin nedeni CTP’nin aynı toplumsal kesimlerin aynı üst kesimini temsil ederken, hem güçlülerle hem de alttakilerle az çok sıkı bir bağ kurabilmiş olmasından kaynaklanıyor. Alman sosyal demokratlar da böyle sıkı bağlar kurdulardı 1940 öncesi. Başlarına neler geldi bilinir.

Seçimde neden aday göstermedik derken, Erhürman’ı da desteklemedik derken, neden KSP’yi açıkça desteklemedik derken ve bu ve benzeri konuları sebeblendirirken, işte yukarıda izah ettiğimiz ideolojik temeller üzerinde yükselen tavırlar ortaya koyuyorlar, çünkü maddi, sınıfsal temelleri böylesi yaklaşımları onlara empoze ediyor.

Eğri oturup doğru kalkalım. Bizim bu yoldaşlar için yapabileceğimiz tek şey fikirler dünyasında içine düştükleri yanlışları onlara göstermekten ibarettir. Gerisi onlara kalmıştır. Fikir dünyalarını ele almak ve Marksizm’i öğrenmek tek kurtuluş yollarıdır. Biz o işi yapabilmeleri için elimizden geleni yaptık ve yapıyourz -ve de tabii ki yapacağız.

Dünya komünizmine düşman siyasetlerinde yenilgi, Marksizm’i öğrenme çabalarında başarılar dileriz!

29 Eylül 2025

_________________________________________

NOTLAR:

Bağımsızlık yolunun yazısını ele alırken, kavramlar konusunda ve yazıda ortaya konmak istenen düşünceler sistemi konusunda notlar hazırlamak zorunda kaldık.

Aşağıda onları da okura sunuyoruz.

Bu her iki not derlemesi de uzun ve aşırı can sıkıcı. Yazıda vardığımız sonuçlar konusunda şüpheleri olan okurlar için derlenmiştir.

NOT I: BİLİM VE KAVRAM KARGAŞASI

Bağımsızlık yolundan yoldaşların Bilimsel olmak ve Marksist diyalektiği kullanma talep ve istekleri ve de ruh halleri anlaşılırdır. Ama bu talep ve isteklerinin ve de ruh hallerinin bu yazıdaki yansımasını analiz edersek varacağımız tespit, vardığımız sonuç şudur ki, yoldaşların ele aldıkları konudaki kafa karışıklığı kullandıkları kavramlara da yansıyor.

Bizim vardığımız bu sonucun dikkate alınması geraktiği düşüncesini oluşturuncaya kadar akla karayı çektiğimiz dikkate alınırsa, bu sonucun dikkate alınması gerektiği düşüncesini kavramayanları çok çok protesto edeceğiz!

Başka bir deyişle Bağımsızlık Yolu’ndan yoldaşlar ele aldığımız yazıdaki seçimler konusundaki tavırlarını izah ederken bizi tam bir kavram bolluğuyla ve dolayısıyla da kavram kargaşasıyla karşılıyorlar.

Aşağıda bunlardan bir derleme sınuyoruz:

  • birbiri ile bağlantılı iki temel analizin kavranması;
  • analizlerimizin sonuçlarının;
  • bu sonuçların dikkate alınması gerektiği düşüncesinin;
  • Birinci tespitimiz;
  • İkinci tespitimiz;
  • bu tespitleri biraz detaylandıralım;
  • birinci tespit budur. Bu analiz okunurken;
  • halkın düşüncelerine dair analizini;
  • somut tahlilinden çıkardığı sonuçları;
  • mevcut durumun fotoğrafını çekmekte;
  • mevcut durumun tahlilini yapmakta;
  • Tespitimiz odur ki
  • böyle bir atmosferde
  • verili durum
  • koşulların değişmekte olduğu yönü
  • somut duruma dair birinci tespitinden hareketle
  • ilişkin ikinci bir tespit üretmiştir
  • detaylı anlatılan iki tespitten hareketle
  • sloganı ile ifade etmiştir
  • Partinin tespiti
  • mevcut durumda kitlelerin ruh halini tarif etmek

Buraya kadar Bağımsızlık Yolu’ndan derlediklerimiz…

Bunlara kaynak olan alıntıların bazılarına bakalım:

‘Bağımsızlık Yolu’nun 2025 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde tutumunu belirlerken göz önünde bulundurduğu, birbiri ile bağlantılı iki temel analiz söz konusudur. Aday çıkarmama kararının anlaşılması için bu iki temel analizin kavranması; bu kararın çürütülebilmesi için de ya ‘analizlerimizin sonuçlarının’ yada ‘bu sonuçların dikkate alınması gerektiği düşüncesinin’ çürütülmesi gerekir.’

Yani yoldaşlar bizden şunları istiyorlar:

i) iki temel analiz var. Bunlar kavranmalı

ii) Analizlerin sonuçları var. Bunlar çürütülmeli

iii) bu sonuçların dikkate alınması gerektiği düşüncesi var. bu da çürütülmeli

İkinci ve üçüncü engelleri aşmak için ilk başta ‘iki temel analizi’ kavramamız lazım.

Suyu analiz edersin. Üç parçası vardır. İki hidrojen atomu ve bir oksijen atomu. Daha sonra ve istersen, bu analiz sayesinde elde ettiğin bilgiyle iki hidrojen atomu ve bir oksijen atomunu birleştirirsin- sentez edersin-ve bir su molokülü oluşturursun.

Somut durumun somut tahlili kavramını pek çok kere tekrarlayan yoldaşlar ‘analizlerini’ kavramamızı istiyorlar ama bize bir türlü neyi analiz ettiklerini, bu ele alıp analiz ettikleri şeyin nasıl analiz edildiğini ve hangi parçaları ortaya çıkardıklarını, ele alınan somut durumun neyin nesi olduğu ve analizinin sonuçlarının neler olduğunu bildirmiyorlar.

Hemen ‘Birinci tespite’ ve peşinden ‘ikinci tespite’ geçiyorlar. İkisi de kendi tespitleri.

Anlaşılan önce biz bir ‘analiz’ yapmak zorundayız.

‘Birinci tespitimiz; 2025 Cumhurbaşkanlığı seçiminin halkın gözünde ne anlama geldiği, gerçekte ne olduğu, kimin seçilmesinden bağımsız olarak nasıl sonuçlar doğuracağına ilişkindir. İkinci tespitimiz ise birinci tespitimize bağlı olarak ortaya çıkacağını öngördüğümüz sonuçlara partimizin müdahale edebilmesi için en elverişli koşulların hangisi olduğu ve bunun için bizim ne yapmamız gerektiğine dairdir. Gelin şimdi bu tespitleri biraz detaylandıralım ….’

Yoldaşlar bize ‘birinci tespitlerini’ ve peşinden ‘ikinci tespitlerini’ sunduktan sonra şöyle diyorlar: ‘Gelin şimdi bu tespitleri biraz detaylandıralım’

Yani ‘biraz detaylandırılacak’ şeyler, -hadi ona da analiz edilecek şeyler diyelim- birinci ve ikinci tespitler. Kavramamız gereken şeyler birinci ve ikinci tespitler. Pardon, aslında onların analizi olmalı. Çürütmemiz gereken şeyler bu tespitlerin – herhalde biraz detaylandırıldıktan sonraki, yani analizden sonraki halleri, ve bunu takiben bu sonuçların dikkate alınması gerektiği düşüncesi.

‘Bağımsızlık Yolu’nun ortaya koyduğu birinci tespit budur. Bu analiz okunurken anlaşılması gereken nokta şudur ki, Bağımsızlık Yolu kendi fikirlerini değil; halkın düşüncelerine dair analizini, olguların mevcut haline dair tespitini, somut koşulların somut tahlilinden çıkardığı sonuçları ve bu tablodan çıkacak fırsatlara dair öngörüsünü aktarmaktadır.

Bağımsızlık Yolu’nun ortaya koyduğu birinci tespit budur. Bu analiz….’

Burada da bu konuda yaptığımız ‘analiz’ ve vardığımız sonucun doğruluğu ortaya çıkıyor. ‘detaylandırılmış birinci tespit’ işte birinci tespit olan birinci analiz. O da ne demekse artık.

İşin aslında ve kısacası Bağımsızlık Yolu mevcut durumun fotoğrafını çekmek, tahlilini yapmak, halkın gözünde olayların nasıl göründüğünü tespit etmek ve böylece ‘fırsatları’ belirlemek istemektedir.’

Hani şu seçimlerde kamu yoklaması yapan şirketler var ya, işte onların yaptığını yapmak istemektedir. Ama kamu yoklaması yaparak sonuca varacağına -onun ne kadar somut olduğu ayrı bir konu- hali hazırda vardığı sonuçları yani kendi önyargılarını bize ‘somut durum’ olarak ve yine bu somut durumdan türettiğini iddia ettiği sonuçları da yani yine kendi önyargılarını bize somut durumun analizi- sonuçları olarak sunmak istiyor.

Bu da kendileri açısından çok karmaşa bir durum yaratıyor. Bu karmaşa da kendini somut durum-tespit-analiz-somut durumun somut tahlili, sonuç vb vb kavramların kullanılmasında ilk başta yazar için, sonra da okur için içinden çıkılmaz sorunlara yol açıyor.

Kavramlar konusunda böyle bir nottan sonra bizzat yazıda ortaya konmak istenen düşünceler sistemi konusunda da notlar hazırlamak zorunda kaldık.

Aşağıda onları da okura sunuyoruz.

Bu her iki not derlemesi de uzun ve aşırı can sıkıcı… Yazıda vardığımız sonuçlar konusunda şüpheleri olan okurlar için derlenmiştir.

NOT II: FİKİRLER KARMAŞASI

  1. Birinci Tespit: Tatar Gidiyor, Erhürman Geliyor!
  1. Ersin Tatar
  • İrade gasbından kurtulma süreci
  • UBP-DP-YDP hükümetinin yarattığı ekonomik, sosyal ve yapısal çöküş
  • İki devlet siyaseti için hiçbir adım atmadı
  • “KKTC’nin tanıtılması için” bir yol haritası dahi koymadı
  • “İki devlet politikası” Kıbrıslı Türklerin bir halk olarak tarihte hiç olmadığı kadar izole hale gelmesine ve görünmez kılınmasına neden oldu.
  • UBP, DP ve YDP aday çıkarmayarak Ersin Tatar etrafında “sağduyu ittifakı” adı altında birleşti
  • Seçilirse son beş yıldır yaşananların derinleşerek devam edeceği
  • Halk bunu görmekte ve reddetmektedir!
  • Tatar kendi olumsuzlukları nedeniyle gitmektedir
  • Gidenin olumsuzluğu nettir
  1. Tufan Erhürman
  • Halkın gözünde Tufan Erhürman dışında hiçbir fiili alternatif yoktur!
  • TDP topyekün Erhürman’ın kuyruğuna takılmış durumdadır.
  • Denktaş desteğini açıklayarak, Özersay aday olmayarak Erhürman’a yol vermiştir.
  • Alternatiflerin rejim içi tüm farklı tonları kenara çekilmiştir
  • Birinci turdan bitirelim ve oylar bölünmesin slogan tüm muhalif partilere ve partisiz seçmenlere kadar yayılmış durumdadır.
  • Bu koşullarda Tufan Erhürman neredeyse parmağını bile kıpırdatmadan Cumhurbaşkanı olmaya hazırlanmaktadır
  • Halkın Tatar’a tepki duyduğu hiçbir konuda Erhürman’ın dile getirilmiş, yazıya dökülmüş ve yol haritası çizilmiş somut bir planı yoktur.
  • Açık açık federasyonu savunan (-BY’nin de savunduğu. KSP’nin notu-) Akıncı’yı eleştirmektedir
  • “Federasyonu savunup savunmadığı belirsiz”,
  • Erhürman da (kendi olumlulukları nedeniyle değil) Tatar’ın olumsuzlukları nedeniyle gelmektedir
  • Gelenin ne olduğu muğlaktır.
  • Şu anda halkın en ileri unsurları için Erhürman erişilmez, dokunulmaz, konuşulmaz, tartışılmaz bir tabudur.
  • Erhürman bugün UBP, DP ve YDP içerisindeki huzursuz unsurlardan; TAM Parti, HP, TDP’ye kadar ve hatta BKP, YKP’ye sempati duyan kişiler de dahil olmak üzere apolitik denilebilecek postmodern unsurları da içine alan çok geniş bir desteğe sahiptir.
  • Erhürman fikirsel eleştiriler karşısında savunmasızdır.
  1. seçim sonrası Erhürman ve bu tablodan çıkacak fırsatlar
  • Bu durum seçimlerden sonra kısa sürede tersine dönecek,
  • Erhürman’ın etrafında oluşan atmosfer dağılacak,
  • Hayal kırıklığı içerisindeki kitleler (vicdani yüklerini hafifletmek için) destekledikleri kadar tutkulu bir şekilde Erhürman’ı eleştirmeye başlayacaklar.
  • Erhürman’ın “zaferi” aynı zamanda halkın rahatlaması, somut eleştirileri duyacak kulakların çoğalması ve politikaları netleştikçe etrafındaki desteğin çöküşü ile sonuçlanacaktır.
  1. Demokrasi
  • Demokratik olmayan bir arzu; “seçimin birinci turdan bitmesi”
  • Rejim içi hiçbir “olağan” alternatifin yok
  • Seçimin birinci turdan bitmesi gerçek bir olasılığa dönüştü,
  • “Oylar bölünmesin” istenci halkta saldırgan bir tonla savunulan agresif bir ruh hali yarattı.
  • Demokrasi her şeyden önce fikirsel çeşitliliğin en özgür şekilde ifade edilebilmesi anlamına gelir.
  • İki turlu seçimler, bu çeşitliliğin birinci turda sergilenebilmesi açısından eşsiz bir fırsat sunar.
  • “Birinci turdan bitirelim” basıncı, farklılıkları bir potada eriten antidemokratik bir slogandır.
  • “Oylar bölünmesin” paranoyası da çok güçlenmiştir.
  • İki anti-demokratik slogan (birinci turdan bitirelim ve oylar bölünmesin) tüm muhalif partilere ve partisiz seçmenlere kadar yayılmış durumdadır.
  1. Tespit ve analiz
  • Bağımsızlık Yolu’nun ortaya koyduğu birinci tespit budur. Bu analizdir
  • Bu analiz okunurken anlaşılması gereken nokta şudur
  • Bağımsızlık Yolu kendi fikirlerini değil; halkın düşüncelerine dair analizini, olguların mevcut haline dair tespitini, somut koşulların somut tahlilinden çıkardığı sonuçları aktarmaktadır.
  • Ve bu tablodan çıkacak fırsatlara dair öngörüsünü aktarmaktadır.
  • Kısacası Bağımsızlık Yolu
  • Mevcut durumun fotoğrafını çekmekte,
  • Tahlilini yapmakta,
  • Halkın gözünde olayların nasıl göründüğünü tespit etmeye çalışmaktadır.
  1. halkın gözü
  • Tespitimiz odur ki;
  • Halk haklı sebeplerle yanlış sonuçlara varmakta,
  • Haklı öfkesini hak etmeyen bir figürü desteklemeye odaklamakta
  • Ve bunu yaparken
  • Halk diyaloğa kapalı, farklı fikirleri tehdit olarak algılayan bir tür panik halinde davranmaktadır.
  1. İkinci Tespit: Bugün Yaşa, Yarın Dövüş!
  • Ortam sosyalist bir partinin aday çıkararak sesini duyurması için elverişli değil,
  • (-Seçimlere katılmak. KSPnin Notu-) beyhude bir çabadır
  • Orta vadede mücadeleye katkı sunmaz- partiye zarar verir
  • Ancak bu durum çok kısa bir süre içerisinde tersine dönecek.
  • Bu ortamda Erhürman’ın karşısına aday çıkarmak, partiyi gerçek Erhürman’a karşı değil kitlelerin zihnindeki Erhürman tasvirine karşı yani kitlelerin hayal gücüne karşı mücadele etmek zorunda bırakacaktır.
  • Bu da Erhürman’ı en azından seçimlere kadar sürecek bir dokunulmazlık hâlesiyle kuşatmaktadır.
  • Ancak Erhürman’ın “dokunulmazlığı” sadece karşısına aday çıkarılması durumunda söz konusudur.
  • Bu şu anlama gelir; Erhürman karşısında aday olmak eleştirilerin duyulmaması ve örgütsel kan kaybı ile sonuçlanır,
  • Bu şu anlama gelir aday olmadan yapılacak eleştiriler 19 Ekim’den sonra oluşacak hayal kırıklığına şimdiden hazırlanma fırsatı verecektir.
  • Bu tür taktik manevralar sosyalist partilerin yabancısı değildir
  • devrim anı da somut koşulların somut tahlili sonucunda belirlenmesi gerekir
  • Çatışma düşmanın değil bizim tercih edeceğimiz yer ve zamanda yaşanmalıdır
  • Hangi tutumu takınacağımıza, kişisel arzularımızla değil somut koşulların somut tahlili ile karar veririz
  • Seçimlere katılmak propaganda yapma imkânını fiilen ortadan kaldıracak
  • Seçimlere katılmamak kitlelere ulaşmayı kolaylaştıracak,
  • Seçime katılmak partiyi kitlelere kırdıracak
  • Seçimden hemen sonra hayal kırıklığı yaşayacak kitlelerle temas için partiyi korumak gerekli
  • Bu koşullarda seçime girmemek devrimci bir tutumdur.
  1. Karar: Tatar’ın Karşısında, Erhürman’ın Ensesindeyiz!
  • eğer aday çıkarmayacaksak bir sebebi olması gerekir”
  • Bağımsızlık Yolu her seçime kendi adayı ile girmeyi prensip olarak benimseyen bir partidir.
  • Ancak yukarıda detaylı anlatılan iki tespitten hareketle Bağımsızlık Yolu aday çıkarmamaya karar vermiştir
  • parti Erhürman’ı desteklemediğini, bunu eleştirel olarak dahi yapmasının mümkün olmadığını açık açık vurgulamıştır
  • Erhürman seçildikten sonra “federasyon mücadelesinin sahipsiz kalması” olasıdır;
  • Parti,böyle bir durumda oluşacak olan boşluğu doldurmak üzere hareket edecek.
  • Erhürman’ın ensesinde olmak bu anlama gelmektedir.
  • Bağımsızlık Yolu kandırılmış kitlelerle temasını devam ettirebilmek ve yaşanacak kaçınılmaz hayal kırıklığına en uygun koşullarda, en elverişli şartlar altında ve en zinde hali ile müdahale edebilmek için aday çıkarmamıştır.
  • Bu karar Ersin Tatar’a oy verilmemesi gerektiğini açıkça ifade ederken, belirli bir aday için oy çağrısında bulunmamaktadır.
  • Bağımsızlık Yolu’nda örgütlenin ve federasyon mücadelesini sahiplenmeye hazırlanın”
  • ufku “oy vermekle” sınırlı olanlara verilecek bir yanıtımız yoktur.
  • devrimcilerin görevi 19 Ekim sonrasına hazırlanmaktır
  • Kime oy verileceği ile ilgili bir yönlendirme yapmadık
  • “oylar bölünmesin” gibi bir çağrı yapmadık
  • “Oylar bölünmesin” ifadesi mevcut durumda kitlelerin ruh halini tarif etmek için kullan dığımız ve bizim asla savunmadığımız bir görüştür.
  • “Oylar bölünmesin” olgusunun “dikkate alınması, onun onaylandığı anlamına gelmez.
  • Erhürman’ı desteklemediğimiz hem bu yazıda izah edilmiş hem de kararımızda açıkça yazmaktadır. Aldığımız kararın “dolaylı” olarak bu manaya geldiği yorumu ise anlamsızdır.
  • “Bize destek vermeyen bize karşıdır” şeklinde bir düşünce; diyalektiğe aykırıdır.
  • kendine en yakın olanlarla bozuşmaya can atan sağlıksız bir pratik.
  • Bağımsızlık Yolu bu koşullarda partiyi korumaya karar vermiştir
  • yaklaşmakta olan daha elverişli şartlar için hazırlanmaya karar vermiştir
  • KSP’nin seçime katılma kararı, daha önceki yanlış ve ezbere alınmış kararlarında olduğu gibi, kendi örgütlerine zarar verebilir.
  • bizim “üsler, askerler ve garantörlerle, BM çatısı altında ve de AB üyesi” bir Kıbrıs’ı savunduğumuz doğru değildir.. BY bunların hiçbirini Kıbrıs’ta istemez.
  • Federasyonu savunuyor olmamız bizi AB’ci çizgiye indirgemez.
  • uygun anı beklemeyi bilecek kadar da sabırlı bir önderlikle

Bu yazıyı paylaş

admin

İLGİLİ PAYLAŞIMLAR

Bunu da okuyabilirsiniz x