Kıbrıs Cumhuriyeti’ni oluşturan iki toplum liderinin İsviçre’nin Mont Pelerin kasabasında gerçekleştirdiği ‘Kıbrıs sorununu çözmeye yönelik’ zirve somut bir sonuç üretemeden sona erdi. Taraflar görüşmelerin çıkmaza girmediğini, belirli ilerlemeler olduğunu ve görüşmelere 20 Kasım tarihinde yine İsviçre’de devam etmek üzere ara verdiklerini açıkladılar.
Ülkemizde 42 yıldan beri süregelen ‘ateşkes’ durumuna son verilerek, burjuva anlamda da olsa bir anlaşma sağlanmasının gerekliliğine içtenlikle inanan partimiz, gelinen aşamada yaşanan gelişmeleri söyle değerlendirmektedir:
1- Bu süreç, 1974 sürecinin, yani savaş sürecinin siyasi ve diplomatik olarak devamıdır. Yani, tarafların pozisyonlarını birbirlerine dayatma sürecidir. Türkiye, Kıbrıs Cumhuriyeti’yle kıyaslandığında hem göreceli güçlü oluşundan hem de Kıbrıs’a dönük tez ve planlarının ABD/Birleşik Krallık politikaları ile kesişmesinden dolayı, Anglo Amerikan emperyalizminin desteğine sahiptir. 1974’deki askersel üstünlüğüne, geçen 42 yılda ekonomik ve diplomatik üstünlüğünü de ekleyerek, 1974’te silah zoruyla ortaya çıkardığı “çözümü” Kıbrıs Rum egemenlerine ve Yunanistan’a dayatmakta, bunu yasallaştırmaya çalışmaktadır. Beşli görüşme talepleri, şartlarını NATO bünyesi içinde ve NATO kararları çerçevesinde, karşı tarafa empoze etme amacını gütmektedir.
Aynı şekilde, Kıbrıs Rum egemenleri de 1963’te elde ettikleri üstünlüğü kaybetmemek, 1974’le kaybettikleri üstünlüklerini tekrardan kazanmak için mücadele etmektedirler. Onların da beşli görüşme yerine çoklu görüşme talepleri, kendilerine empoze edileceğini bildikleri koşulları engelleyebilmek için sorunu NATO bünyesinden çıkarmak ve özellikle Rusya’nın desteğini sağlayabilmeyi amaçlamaktadır.
2- Bir ulusal sorun olan Kıbrıs sorunu burjuva temelde çözülemez Çünkü onun yaratıcısı, tüm tarafların da dâhil olduğu emperyalist sistemdir. Kısmi/dönemsel bir anlaşma/uzlaşma teorik olarak mümkün olsa da, bugünkü koşullarda çok zordur. Böylesi bir anlaşma/uzlaşma yapsalar bile, bu ancak güçlü olan tarafın diğer tarafa şartlarını empozesiyle mümkün olacaktır. Ancak böyle bir uzlaşmanın, istikrarsız ve dengelerin çok sık değiştiği günümüz şartlarında uzun süre korunması mümkün değildir.
3- Türkiye Cumhuriyeti ve Kıbrıs Türk toplumunun burjuva liderliği Kıbrıs’ın kuzeyinde gaspçı ve yağmacı bir temel üzerine kurdukları düzenden taviz vermek istemiyor! Ankara ve Akıncı, garantilerde ısrarlıdır. Toprak konusunda %29+ olarak Denktaş zamanında belirlenen formülde ısrar eder gibi görünmelerine rağmen özünde Morfu bölgesinin de iade edilmeyip federal yönetime devri önerisiyle, bu çizginin bile gerisindedirler. Akıncı ve heyeti, masada, Kıbrıslı Türklerin değil Ankara’nın çıkarlarını temsil etmektedir.
Bu çizgi ile barış mümkün değildir. Bu çizginin en çok başarabileceği Kıbrıslı Rumlara, Türkiye ve NATO/ABD baskısıyla bir anlaşmayı dayatmasıyla olur. Mont Pelerin’de yapılmaya çalışılan da budur!
4- Barış yanlısı bazı örgüt ve partiler halkın Annan Planı öncesindeki gibi sokaklara dökülmesini ve barış talebini yükseltmesini istiyorlar. Bu talep yerinde bir taleptir. Sokakları dolduralım ve barış istediğimizi haykıralım ama bunu yaparken liderlerimizden neler talep ettiğimizi de belirtelim! Örneğin makul olmayan toprak talepleriyle masaya oturmayın, garantilerden vazgeçin diyelim! Yoksa Akıncı’nın “Kıbrıs Türk toplumunun çoğunluğu garantilerden yanadır” iddiasına destek vererek barış talep ederken aslında barısı baltalamak için mi uğraşacağız?
5- ‘Garantiler’in Kıbrıs Türk toplumunun güvenliğini sağlamak için gerekli bir koşul olduğu siyasi bir yalandır. 1960 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluş anlaşmasına ek olarak imzalanan “Garanti ve İttifak Anlaşması” adamızda bulunan ‘Egemen İngiliz üs Bölgeleri’nin korunmasını ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin varlığını ve anayasal düzenini korumayı amaçlıyordu. Bu amaçla da garantör güçler olan Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’ye ülkemize tek taraflı askeri müdahale hakki tanıyordu. Garanti anlaşmasının devamı talebi özünde garantör güçlerin tek taraflı müdahale hakkının devam ettirilmesi içindir. Garantör güçler geçmişte bu anlaşmaya dayalı olarak adamıza tek taraflı olarak askeri müdahalelerde bulundular ama bunu Kıbrıs Cumhuriyeti’ni korumak için değil, Kıbrıs’ı ilhak etmek ve bölmek için, Kıbrıs topraklarında ayrı bir devlet oluşturmak için kullandılar. Garanti anlaşmasının devamı Kıbrıs’ta istikrarsızlığın ve güçler dengesi her değiştiğinde adamızda yeni çatışma ve savaşlar yaşanmasının garantisi olacaktır.
Amaç Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum ulusal toplumlarının güvenliği ise buna yönelik düzenlemeler yapılabilir. Ancak bu düzenlemeler hiçbir yabancı güce ülkemize tek taraflı askeri müdahale hakki tanımamalıdır. Ayrıca varılacak bir anlaşmada İngiliz üslerinin ve tüm yabancı orduların adamızdan çekilmesi sağlanmalıdır.
6- Bu şartlarda bir barış anlaşması yapılması çok zor. Barış isteyen her Kıbrıslı Türk. Kendi toplum liderliğine ve Türkiye’ye toprak düzenlemeleri ve garantilerin kaldırılması konusunda baskı yapmalıdır. Bunu talep etmeyen hiçbir kimse ve hiçbir örgüt barış konusunda samimi değildir.
Aynı şekilde barış isteyen her Kıbrıslı Rum da adada yaşayan iki ulusal toplumun siyasal eşitliğinin kabul edilmesi ve Kıbrıs Türk ulusal topluluğu üzerinde tahakkümcü bir yönetim anlayışına karşı çıkmalıdır.
Artık genel çerçevede yuvarlak laflar söylemenin zamanı geçmiştir. Her parti, örgüt ve hatta birey taleplerini ve beklentilerini somutlaştırmalıdır. Unutulmasın ki Denktaş da kendine göre bir barış istiyordu. Herkes barış istediğini iddia eder, ama önerdikleri barışın içeriği farklıdır. Görüşmeler bu kadar kritik bir asamaya gelmişse artik tüm taleplerin netleşmesi ve şeffaflaşması gerekir.
7- “Beşli görüşmelerin gününü belirleyin ki biz de masaya harita sunalım”, ya da “harita sunun ki çoklu görüşmelerin tarihini belirleyelim” gibi bezirgân pazarlıklarının anlamı nedir? Bunlar tamamen art niyetli ve sinsi pazarlıklardır! Barış yapmaya niyeti olmayanlar bu şekilde pazarlık eder. Ne istediğini bilen bir yönetimin, taleplerini çekinmeden ortaya koyabilmesi gerekir!
Kıbrıs halkı bu gizli saklı pazarlıklardan bıktı! Her şey tüm şeffaflığıyla kamuoyu önünde tartışılmalıdır. Kapalı kapılar ardında gizli saklı, pazarlıklar yürüteceksiniz, sonra da önümüze binlerce sayfalık bir metin koyarak bunu referandumda onaylamamızı isteyeceksiniz! Bu tarz bir referandum, kitlelerin içeriğini bilmediği, anlamadığı kararları onlara dayatmaktan başka bir anlam taşımaz.
Gerçekten demokratik bir referanduma gidilecekse, halkın, tüm tarafların ve tüm partilerin önerilerini ve masada nelerin konuşulduğunu ayrıntılı olarak bilmesi şarttır.
Bu yapılmadan gerçekleştirilecek hiçbir referandum demokratik olmayacaktır.
Mont Pelerin görüşmelerine ara verilmesi özünde olumlu bir gösterge değildir.
Görüşmelerden olumlu sonuç alınmasını istiyorsak halkımızın şeffaflık talebiyle, ganimete ve gaspa dayalı rant düzenine son verecek bir uzlaşma için, manda yönetimi olmayı reddederek, garantilerin kaldırılması ve her iki tarafın da toprak gaspına son verilmesi talepleriyle, ve en önemlisi, emperyalist ordu ve üslerden arınmış, bağımsız ve demokratik bir Kıbrıs talebiyle sokaklara çıkması şarttır.
Kıbrıs Sosyalist Partisi
Merkez Komitesi (a)
Mehmet Birinci
Genel Sekreter