Bir emperyalist siyaset artı bir anti-emperyalist siyaset iki anti-emperyalist siyaset yapmaz! Yoktan Var Olmaz

Bu yazıyı paylaş

BÖLÜM 1: Giriş niyetine

Siyasette her ‘ortak müşterek’in, ortaklığı belirleyen bir ana zemini vardır.

‘Ortak müşterek’, ya da daha çok kullanılan şekliyle ‘asgari müşterek’ farklı siyasal yapıların, ortaklaştıkları asgari (minimum) zeminde ve farklılıklarını koruyarak, hatta farklılıklarını özgürce ortaya koyarak yaptıkları  bir iş ve güçbirliği şeklidir.

Yoksa, her konuda tümüyle anlaşsalar, vardıkları yer kelimenin en geniş anlamıyla bir birleşme, örgütler arası bütünleşme olurdu. Bu birleşme (bütünleşme) gerçekleşmediği, hatta hedeflenmediği müddetçe ve o oranda sözkonusu örgütler arasında somut bir mesele veya sorun üzerinde ortaklaşabildikleri oranda ortaklaştıklarını ve bu ortaklaşmalarını ilan ettikleri bir pratiktir ‘asgari müştereklerde’ ortaklaşmak.

Bir anlamda ve geometrik tabirle örgütleri ayrı ‘kümeler’ olarak ele alacak olursak, herbir örgüt (yani ‘küme’), ‘evrensel küme’ içinde ayrı ayrı olarak yer alırken, aynı zaman ve mekanda bir kısım ‘ara kesit(ler)e’ de sahip olabilir. İşte bu ‘arakesit(ler)e’ ‘asgari müşterek’, ya da ‘ortak müşterek’ denir.

Ve, en önemlisi de, bu ortaklığın zemini ve muhtevası, yani karakteri bu ‘ara kesit(ler)’in, ortaklaşılan müştereklerin muhtevası ve karakteri ile sınırlı olmasıdır. Bu sınırın ötesi örgütlerden birinin sahip olduğu bir karakter olsa bile, ortaklığın karakterini ‘ortak müşterekler’ ötesine taşımaz.

Yani, ortaklığın karakteri varılan ‘ortak zemin – ara kesit’in karakteri ve muhtevası kadardır, ne fazla, ne eksik…

Örneğin; sosyalist bir parti ile sosyalist olmayan bir parti ‘asgari/ortak müştereklerde’ herhangi bir ortak bir metin (deklerasyon) imzaladığında, bu ortaklaşmanın zemini sosyalist bir zemin olmaz. Bunun tersi iddia ediliyorsa, ortaklaşan bu partilerden sosyalist olanda bir sorunun varlığına işaret eder.  

Ya da, örneğin; Kıbrıs sorununun çözümünü emperyalist çerçeve dışında, anti emperyalist bir mücadele ile çözülebileceğine inanan bir örgüt (anti-emperyalist bir örgüt), sorunu emperyalist çerçeve içinde, şu veya bu emperyal güçlerden birine dayanarak ve hatta o emperyal güce dahil olacak bir formülasyonla çözülebileceğine inanan (anti emperyalist olmayan) bir örgütle, konunun özüne dair bu denli farklı iki çizgiye sahipken bile, Kıbrıs sorununun parçalarından biri veya birkaçı üzerinde ortaklaşabilir, ortak bir deklerasyon kaleme alabilir, hatta bu deklerasyonun altına Türkiye’den de birkaç örgüt imza koyabilir.

Buraya kadar fazla bir sorun yok. Böylesi ortaklaşmaların, ortak siyaset beyanının herbiri kendi koşullarında ve kapsamı çerçevesinde değerlendirilip, işçi sınıfı mücadelesine getireceği yarar/zarar ölçülebilir.

“Bu örgüt(ler) ile bu kadar ortaklaşabildik, gerisi her örgütün kendi bağımsız siyaset ve propagandasına kalır” diyebilirsiniz. Bunda da fazla bir sorun yok.

Ama, siz kalkar da ortaklaştığınız zeminin, ‘asgari müştereğinizin’ anti-emperyalist bir zemin olduğunu ilan ederseniz, bu, sizin anti-emperyalist siyasetinizde sorun, hatta büyük bir sorun olduğunu işaret eder her şeyden önce.

Çünkü; siz aslında anti emperyalist olmayan yapı/yapıları sahip olmadıkları bir karaktere büründürmüş, dolayısı ile de savundukları emperyalist siyaseti de gözlerden gizlemelerine yardımcı olmuş oluyorsunuz.

Bu da, sizin ’emperyalizm-anti emperyalizm’ kavrayışınızda; sizin ‘asgari müştereklerde iş ve güç birliği’ anlayışınızda büyük sorunlar olduğuna işaret eder.

Bu sorunları görmeden, kavramadan ve en önemlisi de aşmaya çalışmadan ilerlemeniz mümkün değildir. Sizin, herşeyden önce, örgüt olarak bu sorunlarla yüzleşmeniz gerekmektedir.

2. BÖLÜM: Gelişmelerin Özeti

1.

Üstteki genel değerlendirmelerden sonra, ülkemiz sol hareketi içinde son dönemde yaşanan bazı somut gelişme ve tartışmalara bir göz atalım.

27 Mayıs 2022 tarihinde, Devrimci Komünist Birlik (DKB) temsilcisi Yusuf Alkım’dan bizim de üye olduğumuz internet üzerinden şöyle bir grup mesajı ulaştı elimize:

“Değerli örgüt yöneticileri, ülkemiz üzerinde devam etmekte olan işgal ve bölünmüşlüğe, ülke ve bölge halkları arasında yaratılmaya çalışılan kutuplaşmaya karşı öncelikle Kıbrıs’ın kuzeyindeki ve Türkiye’deki ilerici örgütlerin imzasını sunulmak üzere ortak bir deklarasyon taslağını ekte sizlere sunuyoruz.

Kıbrıs’ın kuzeyindeki örgütler olarak ortaklaştıktan sonra bu metni Türkiye’deki yapılara da ulaştırıp imza koymalarını talep etmek, ardından bu ortak deklarasyonu kamu oyu ile paylaşmayı öneriyoruz. Bir sonraki aşamada bu metne güneydeki ve Yunanistan ile İngiltere’deki örgütlerin de imza koyması için çağrı yapılabilir.

Metin ile ilgili görüşlerinizi 1 Haziran tarihine kadar bekliyoruz. İyi çalışmalar.” [1]

Kıbrıs Sosyalist Partisi  Merkez Komitesi (KSP MK) olarak böyle bir girişimi siyasetimize uygun, son dönem gelişmeleri karşısında atılması gereken bir adım olarak değerlendirip olumlu karşıladığımızı, lakin bu amaçla kaleme alınan deklerasyon taslağının geliştirilmesi gerektiği kararını aldık ve 30 Mayıs 2022 tarihinde, şu mesajla ilgili taraflara duyurduk:

“ DKB’nin önerisine partimizin destek vermesi kararlaştırıldı. Bu çağrı doğru bir esasa dayanmasına rağmen, sunulan bildirinin geliştirilmeye ihtiyacı olduğu belirlendi. Partimiz böyle bir pratiği destekliyor. Ancak ortaya konan bildiri taslağının birlikte  geliştirilmesini öneriyor.”

Bu arada, aynı gün Yeni Kıbrıs Partisi (YKP) de olumlu dönüş yapıp, süreçte var olduğunu bildirdi.

Toplumcu Demokrasi Partisi (TDP) ise, 1 Haziran 2022 tarihli mesajında “Ne yazik ki bu metinde belirtilenler partinin  geleneginde olmayan ve altina imzamizi atmayacağımız ifadelerdir.” diyerek böylesi bir işbirliğine katılmayacaklarını bildirdi.

TDP’nin uygun bulmayıp imza atmadığı, YKP’nin uygun bulup imzaladığı ve KSP’nin desteklemesine rağmen yetersiz bulup, geliştirilmesi gerektiğini belirttiği DKB’nin sunduğu “taslak metin” üzerinde biraz durmakta yarar görüyorum.

“Taslak metin” yerinde bir tespit ile başlar:

“Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’de hakim olan, olmaya çalışan emperyalist ülkeler yüz yıllardır Kıbrıs halklarını sömürüye ve zora dayalı bir şekilde bölmekte, bağımsızlığını ayaklar altına alarak kendi hakimiyetlerini sürdürmeye çalışmaktadır.”

Bu tespit, Kıbrıs sorunu dediğimiz sorunun emperyalizmin bölgemizde yürüttüğü hakimiyet dalaşının yarattığı bir sorun olduğunu vurgulaması açısından önemli bir tespittir.

Aynı şekilde, alttaki paragraftan da görüleceği gibi, sorunun günümüzde de sürdürülmesinin sorumlusunun da emperyalizm olduğu vurgulanmaktadır çok doğru bir şekilde:

“… ve özellikle son yarım yüzyılda her geçen gün daha da açık bir şekilde ortaya çıkan bölgedeki yeraltı kaynakları nedeniyle, dünya üzerindeki egemen güçlerin kontrol altında tutmaya ve kendi hegemonyalarını kurmaya çalıştıkları bir konumdadır.”

Böylelikle, “taslak metin” emperyalist sistemin Kıbrıs sorunundaki sorumluluğunun sadece günümüze ait olmayan, “tarihsel bir olgu” olmayıp, bugünkü aşamada ve oynanan oyunlarda, yani; yarım asırdır bir türlü elde edilemeyen barış ve çözüm konusunda da, hatta önümüzdeki süreçte yaşanması muhtemel çatışmalar ve dolayısıyla çekilecek acılardan da  sorumlu olduğunu vurgulamaktadır.

“Taslak metin” aynı zamanda, bu emperyalist simteme dahil olan İngiltere, Yunanistan ve Türkiye’nin de sorumlu olduğunu, 1974’te gerçekleştirilen ve adamızın bölünmesiyle sonuçlanan planın aslında bir NATO planı olduğuna doğru bir şekilde vurgu yapmakta ve şu sonuçlara varmaktadır:

“Kıbrıs üzerindeki tüm yabancı askeri üsler kapatılmalı, ordular geri çekilmelidir. Adanın güneyindeki Yunanistan etkisi dağıtılmalı, kuzeyindeki Türkiye Cumhuriyeti’nin işgali sona erdirilmeli, siyasi, ekonomik, kültürel tahakkümü son bulmalıdır.”

İşte, KSP MK’sının “taslak metni” olumlu bulmasının temelleri bunlardı.

Ama, KSP MK’sı bu “taslak metnin” aynı zamanda “geliştirilmesi” gerektiğine de vurgu yapmış ve bunun hep birlikte yapılmasında yarar gördüğünü vurgulamıştır.

Çünkü; KSP MK’sı, “taslak metin”deki ’emperyalizm’ kavramı ile hangi güçlerden bahsedildiğinin net olmadığına, halbuki bu konuda netliğin şart olduğuna inanmaktadır.

Çünkü; KSP MK’sı, bu netlik sağlanmadan Kıbrıs ve bölgede yaşanan gelişmelerin doğru bir şekilde değerlendirilemeyeceğine inanmaktadır.

Çünkü; KSP MK’sı bu gelişmeler doğru bir şekilde değerlendirilmeden, doğru bir kurtuluş stratejisinin ortaya konulamayacağına inanmaktadır.

“Taslak metinde” ’emperyalizm’ derken NATO’dan sözedilmekte, Anglo Amerikan emperyalizminden sözedilmekte, hatta İngiltere’nin bu kapsamda bir ülke olduğuna vurgu yapılmakta, Türkiye ve Yunanistan’ın NATO ülkeleri olmaları vurgulanarak sorumlulukları hatırlatılmaktadır.

Ama, KSP MK’sı, AB’nin bu kapsamda görülüp görülmediğine, Kıbrıs sorunundaki sorumluluklarına, bugün Kıbrıs denizlerinde süren “gaz yatakları kavgasındaki” rolüne değinilmemesini büyük bir eksiklik olarak değerlendirmektedir.

Bu nedenle “taslak metne”, adanın güneyindeki AB hakimiyetine karşı da mücadele edilmesi gerekliliğini vurgulamak zorunda olunduğuna dikkat çekmek için öneri yapmıştır.

Tamam, KSP MK’sı ta baştan önerilerini somutlaştırmak ve sadeleştirmek becerisini gösterememiş, hatta ‘öneri’ formatında değil de, gerekçelendirme ve izah etme tarzında kaleme almış ve gerek DKB ve gerekse YKP tarafından somut öneri yapmamakla ve çok uzun bir cevabi yazı  göndermekle eleştirilmiştir.

Eyvallah, haklısınız yoldaşlar…

Ama, iki açıdan da haksızsınız! Haksız olmanız bir yana, aynı zamanda da yanlışsınız!

Birincisi; neymiş efendim, KSP MK’si kendi kararlarını öneriyormuş cevabında… Eee! Kimin kararlarını önerecekti? MK’nın alıp ilan ettiği kararları “taslak metne” önermemeliymiş…

Yoldaşlar, sizin “taslak metin” diye diğer örgütlere önerdikleriniz içinde kendi örgüt kararlarınız yok mu?

Bir partiyi, kendi kararlarını öneriyor diye eleştirmek, suçlamak kadar ‘absürd’ bir yaklaşım olabilir mi?

Olabilirmiş demek ki!

Meğer, ‘öneri’ derken kastedilen ve istenen her partinin kendi görüşleri değil, ‘ortak görüşler’ imiş…

Halbuki, ortaklaşabilmek için ayrılık noktalarımızı tespit etmek gerekir diyordu Lenin 100 sene öncesinden, birlik üzerine konuşurken…

Farklılıklarımızı tespit edebilmek, dolayısıyla da hemfikir olduğumuz konuları açığa çıkarabilmek için görüş, düşünce ve önerilerimizi olduğunca net bir şekilde ortaya sermemiz değil mi olması gereken? Biz marksist leninistler böyle bakıyoruz konuya, belli ki bu konuda da farklı düşünüyoruz…[2]

İkincisi; KSP MK’sı şu öneriyi yapmakla “ortaklaşmayı imkansızlaştırmak ve dolayısı ile bu ortak deklerasyonun dinamitlenmesi sonucunu doğuracak”mış diyor DKB temsilcisi Yusuf Alkım.

Hangi öneriymiş bu?

Şu cümle:

“Adanın güneyinde AB ve Yunanistan’a bağımlılık sona ermelidir!”

İşte “dananın kuyruğunu koparan” cümle…

Niye? Yunanistan’ın Kıbrıs sorunundaki sorumluluğu “taslak metin”de de vurgulanmıyor muydu? Vurgulanıyordu…

“Taslak metin”de Kıbrıs sorununda emperyalizmin sorumluluğu defalarca vurgulanmıyor muydu? Vurgulanıyordu…

Hatta, “Aglo – Amerikanlar” ve “İngiltere” ve NATO üyeleri de olan Türkiye ve Yunanistan’ın sorumluluklarının altı çiziliyor…

Demek ki; üstte sözedilen KSP MK önerisinde esas sorun Yunanistan ve ona olan bağımlılığın sona erdirilmesi değilmiş…

Hatta, “taslak metin”de bakın ne deniyor:

“Adanın güneyindeki Yunanistan etkisi dağıtılmalı”

Demek ki, sorun gerçekten Yunanistan’ın hakimiyetinin dağıtılmasını önermek de değilmiş.

Sorun, açıkça ve ‘kıvırmadan’ yani ‘dümdük’ AB’ye bağımlılığın sona erdirilmesini önermekmiş anlaşılan…

Üstelik, siz ’emperyalizme’ referans olarak AB dışında diğer ülkeleri verirken AB’nin emperyalist bir birlik olduğunu vurgulamaktan ‘cambazvari bir maharet’ ile kaçınıyorsunuz…

Yani; aslında siz AB’yi emperyalist ülkelerin bir birliği olarak görmüyorsunuz;

Yani; aslında siz AB’yi en azından Kıbrıs sorununda sorumlu tutmuyorsunuz;

Yani; siz aslında Kıbrıs sorununun çözümü için AB’ye karşı mücadele edilmesi gereken bir güç olarak bakmıyorsunuz…

Yani; siz aslında AB emperyalizmini Anglo Amerikan emperyalizmine mücadelede bir müttefik olarak değerlendiriyorsunuz…

Yok, yok, öyle düşünmüyorsunuz, ama YKP’nin “Adanın güneyinde AB’ye bağımlılık sona ermelidir!” cümlesinin altına imza atmayacağını bildiğiniz için tercihinizi YKP’den yana, doğrudan yana değil de, yanlıştan yana kullandınız değil mi?

Öyle diyorsunuz aslında yazdıklarınızla:

“bu paragrafa önerilen “Adanin güneyinde AB ve Yunanistan’a bağımlilik sona ermelidir!” kısmında ortaklaşılması pek mümkün değildir sanırım. Bu bildiride AB’den çıkılmasını talep etmek bizim için öncelikli değildir, eğer YKP de buna olumlu yaklaşırsa elbette eklenebilir.”

Kim diyor bunu? DKB temsilcisi Yusuf Alkım diyor.

YKP kabul etmez diyerek net bir emperyalizm açılımı yapamadıktan, YKP farklı düşünür diyerek, emperyalizme karşı mücadele birliği oluşturduğunuz imajı vererek ve emperyalizme karşı mücadele ediyor görüntüsü vererek, ama aslında AB’nin emperyalist karakterini “flulaştırdıktan” sonra sizin ‘ortak deklerasyonunuzun’ ne kıymeti kalır ki!

BÖLÜM 3: Gelişmelerin Özeti

2. DKB temsilcisi Yusuf Alkım, şöyle bir sosyal medya açıklamasıyla gelişmeleri paylaştı:

“Devrimci Komünist Birlik olarak bundan yaklaşık bir ay önce Kıbrıs’ın kuzeyinde örgütlü olan ve ilhaka karşı ortak bir mücadele hattı örmeye çalışan yapılara (Bağımsızlık Yolu, Birleşik Kıbrıs Partisi, Kıbrıs Sosyalist Partisi, Sol Hareket, Toplumcu Demokrasi Partisi, Toplumcu Kurtuluş Partisi, Yeni Kıbrıs Partisi) ülkemiz üzerinde devam etmekte olan işgal ve bölünmüşlüğe, ülke ve bölge halkları arasında yaratılmaya çalışılan kutuplaşmaya karşı öncelikle Kıbrıs’ın kuzeyindeki ve Türkiye’deki ilerici örgütlerin imzasına sunulmak üzere ortak bir deklarasyon taslağı sunduk. Bu taslak çerçevesinde ortak bir metin oluşturulmasına sadece Yeni Kıbrıs Partisi olumlu yaklaştı.

Daha sonra DKB ve YKP olarak ortaklaştığımız metni Türkiye’deki iletişim kurabildiğimiz tüm yapılara ulaştırıp imza koymalarını talep ettik.

Bu çağrıya Türkiye’den Alınteri, Devrimci Parti, Mücadele Birliği Platformu ve Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi olumlu cevap verdi.

Elbette bu çağrıyı yaparken bizim beklentimiz gerek ülkemizden gerekse Türkiye’den çok daha fazla yapının ortak bir deklarasyona imza koyacağı şeklindeydi. Ancak beklediğimiz gibi olmasa da toplamda 6 yapının bu deklarasyona imza koyması Kıbrıs’ın kuzeyinde TC devleti tarafından yürütülen işgal ve ilhak politikalarına karşı ortak bir duruş sergilemesi bakımından önemlidir.

Devrimci Komünist Birlik işgale ve emperyalizme karşı ortak mücadele hattının örülebilmesi için çalışmaya devam edecektir…” denildikten sonra aynı gün (30 Haziran 2022) imzalanan ortak deklerasyon gene sosyal medya hesapları üzerinden paylaşıldı.

Bir gün sonra (1 Temmuz 2022) DKB üyelerinden Salih Mehmet Olgun soyal medya üzerinden yaptığı bir paylaşımda şöyle demiştir:

“CHP’yi ve eli kanlı faşist, gerici partilerin de içinde olduğu “millet ittifakını” ilerici,demokrat, demokrasi güçleri olarak gören ve gösterenlerin ikiyüzlü ” solculuğunu, ilericiliğini, demokratlığını, devrimciliğini, komünistliğini” sorgulayın!

Çünkü;

TC devletinin işgallerine, istilalarına, ilhakçılığına, sömürgeciliğine karşı duruşu olmayanlar;

Ne sömürgeci, işgalci,ilhakçı,istilacı ülkenin ;

Ne de sömürge/ ilhak edilmiş ülkenin;

Partileri ve aydınları, bırakın komünist devrimci olmayı ilerici ve demokrat bile olamazlar!”

Kanımca doğru bir yaklaşım. Paylaşımın altına şu yorumu bıraktım:

Mustafa Onurer:

Salih Olgun Mehmet üstteki postunda CHP yerine AB konarak aynı sonuçlara varmak mümkün mü? Daha doğrusu mantıklı değil mi?”

Aldığım yanıtları ve sonrasında sergilenen çirkinlik ve demagojik yaklaşımları görmeniz için polemiğin bazı bölümlerini olduğu gibi aktarıyorum:[3]

Salih Olgun Mehmet:

Mustafa Onurer burada TC sözkonusu olduğu için CHP dendi.

Elbette AB vb. için de geçerlidir ve mümkündür..”.

Mustafa Onurer:

Salih Olgun Mehmet Yani örneğin, Kıbrıs sözkonusuysa, AB eleştiri ve teşhiri yapmamak aynı sonuçlara yol açar, değil mi?”

Salih Olgun Mehmet:

Mustafa Onurer AB, ABD, UK vb emperyalistlere onların silahlı silahsız tüm kurumlarına eleştiri ve teşhiri yapmayanlar için de geçerlidir.

Bunu yapmayanlarla hangi amaç ve hedef için nereye kadar yürünebileceği bellidir ve sınırlıdır.”

Mustafa Onurer

Salih Olgun Mehmet Size, “bunlarla” yürüyüşünüzde başarılar o zaman…”

Buraya kadar sorun yok. Salih Olgun Mehmet, haklı olarak, “CHP’yi ve eli kanlı faşist, gerici partilerin de içinde olduğu “millet ittifakını” ilerici,demokrat, demokrasi güçleri olarak gören ve gösterenlerin ikiyüzlü ” solculuğunu, ilericiliğini, demokratlığını, devrimciliğini, komünistliğini” sorgulayın!” demiş. Ben de, bunun doğru bir tespit olduğunu ve Kıbrıs sorunu bağlamında AB ve tek tek ülkelerinin rollerini görmeden sorunun kavranamayacığını, çözülmesine katkı konulamayacağını vurgulamaya çalıştım.

Açıkcası, bu anlamda DKB’nin YKP ile (ve diğer Türkiyeli örgütlerle) imzaladığı “ortak deklerasyon”da AB’nin açık teşhirini yapmamakla, imzacılardan en azından birinin (YKP’nin) bu açık teşhirin yapılmasına karşı olduğunu belirterek, sırf birlik sağlanması için böyle bir tavizin verilmesinin yanlış bir yaklaşım olduğunu vurgulamak istedim.

Bakın, DKB sözcüsü Yusuf Alkım nasıl bir yanıt verdi:

Yusuf Alkım:

Mustafa Onurer gene kafanda uydurduğun şeyleri gerçekmiş gibi sanıp sallayıyon. Giderek kendinizi aşıyorsunuz bu konuda…”

Yusuf Alkım, “bunadın” demeye getiriyor, eleştiriyi yanıtlamaktansa.

Mümkün, yaş olmuş 68, bunama belirtileri göstermek, hatta Yusuf Alkım’ın dediği gibi bunu ilerletmiş olmak da mümkün…

İyi de, olgulara da bakmak gerek değil mi? Yazdıklarım ve iddialarımın gerçek mi, yoksa “bunama” ürünü uydurmalar mı diye bakmak lazım, değil mi?

Bakalım öyleyse:

Birincisi; DKB’den gelen “taslak metni” KSP olarak olumlu bulduğumuzu, ama bazı yönlerden geliştirilmesi gerektiğini belirttiğimizi bildirmiştik.

Doğru mu, yoksa “ kafa(m)da uydurduğu(m) şeyleri gerçekmiş gibi sanıp sallayıyor”muyum?

Konu ile ilgili linke[4] göz atıp kararı siz verin…

İkincisi; bu geliştirilmesi gereken yönlerden birinin, Kıbrıs sorununun emperyalizmin eseri olduğunu söylemenin yetmeyeceği bilinciyle, KSP olarak, bu emperyalist güçlerin kimler olduğunun da vurgulanması gerektiğini düşünerek, “Adanın güneyinde AB ve Yunanistan’a bağımlılık sona ermelidir!” şeklinde bir öneri yaptık.

Doğru mu, yoksa “ kafa(m)da uydurduğu(m) şeyleri gerçekmiş gibi sanıp sallayıyor”muyum?

Konu ile ilgili linke göz atıp kararı siz verin…

Üçüncüsü; KSP’nin bu önerisine Yusuf Alkım şöyle bir yanıt vermiştir:

“bu paragrafa önerilen “Adanin güneyinde AB ve Yunanistana bagimlilik sona ermelidir!” kısmında ortaklaşılması pek mümkün değildir sanırım. Bu bildiride AB’den çıkılmasını talep etmek bizim için öncelikli değildir, eğer YKP de buna olumlu yaklaşırsa elbette eklenebilir.”

Doğru mu, yoksa “ kafa(m)da uydurduğu(m) şeyleri gerçekmiş gibi sanıp sallayıyor”muyum?

Konu ile ilgili linke göz atıp kararı siz verin…

O zaman, Yusuf Alkım’ın, bunları “ kafanda uydurduğun şeyleri gerçekmiş gibi sanıp sallayıyor” demek yerine bu doğru eleştirileri (olguları) kabullenip, neden böyle bir yanlışa düştüğüne kafa yorması ve bu yanlışını düzeltmek için adım atması gerekmez miydi?

Gerekirdi, ama Yusuf Alkım hep bildiğimiz Yusuf Alkımdır. Siyasal yaşamı süresince samimi bir “özeleştiri” yaptığı görülmemiştir.

Partimizin (KSP’nin) Genel Sekreteri iken de, “miyadını doldurmuş bir parti” ilan ettiği KSP’den istifa ederken de samimi değildi ve hiçbir özeleştiri yapmamıştır. O, sadece eleştirileri kabullenir gibi gösterip, aynı yanlışları yapmaya devam etmiştir. Parti Genel Sekreteri iken bile, partinin kararlaştırılmış siyasi çizgisini dahi savunmamıştır. [5]

Örneğin, anti emperyalist olmayan örgüt ve siyasetlerle “ortak deklerasyon imzalayarak, bunu anti emperyalist bir deklerasyon ilan etmesi de ilk değil Yusuf Alkım’ın. KSP Genel Sekreteri iken de ve MK’ya danışmadan bir ortak metinin (hafızam beni yanıltmıyorsa Barış Platformu metniydi) altına imza attığını ve bu ortak metni “anti emperyalist içerikli bir metin” diye savunduğunu unutmadık.

Devam edelim…

Mustafa Onurer:

“Sen de, sorundan ve eleştirilerden kaçmayı bayağı ilerletmişsin…”

Mustafa Onurer:

“Soru gayet basitti halbuki; Kıbrıs sorununda AB’ye açık ve net tavır takınmamak insanı hiç beklemedi (hiç beklenmedik yerlere olacaktı-yn) taşır,  Bu ittifak yaptığımız, ortak metin imzaladığımız örgüt ve durumları da kapsar. Bu durumda, YKP ve diğerleriyle imzaladığınız ortak metinde buna özen göstermemeniz doğru mu?”

Yusuf Alkım:

Mustafa Onurer, metni kiminle imzaladığımız değil içeriktir önemli olan. Metin çok net bir şekilde anti emperyalist bir duruş içeriyor. DKB bugüne kadar emperyalist siyaset içeren bir ittifaka ya da ortak bildiriye dahil olmadı, ne stratejik ne de taktiki. Ama KSP nin tarihi “taktiki” adı altında emperyalist siyasetlere kuyrukcukuluk yapan bir çok örneğe sahiptir. Siz kafanızda öyle algiliyotsunuz diye gerçekler öyle olmuyor. Bir da diyalektik materyalist gecinirsiniz. Uzun zaman önce yaptığımız tespiti haklı çıkarıyorsunuz: sizi ciddiye almamak gerek artık…”

Evet, “metin” yani “deklerasyon metni” “çok net bir şekilde anti emperyalist bir duruş içeriyor.” diyor Yusuf Alkım. O diyorsa, öyledir, öyle değilse de öyledir, çünkü o öyle olduğunu söylüyor. Çünkü, o “materyalist” bir yaklaşımla vardı bu sonuca… Mustafa Onurer gibi “kafasında uydurduğu şeyleri gerçekmiş gibi sanıp salla”mıyor…

“çok net bir şekilde anti emperyalist bir duruş içeriyor.” denen bu metin AB gibi bir emperyalist gücün gerçek karakterini gizleme ihtiyacı duyuyor. Neden? İmza atacak partilerden biri (YKP) şu hedef konursa deklerasyona imza atmayacakmış: “Adanın güneyinde AB ve Yunanistan’a bağımlılık sona ermelidir!” Çünkü, YKP bu politik hedefle hemfikir değilmiş. DKB için de öncelikli değilmiş… Ama, YKP evet derse konabilirmiş…

“Çok net bir anti emperyalist duruş” değil mi?

Şu soru hala cevaplanmayı bekliyor: Kıbrıs sorununun ve devam ettirilmesinin sorumlusu olarak “emperyalizm” tespit edildikten sonra; “Anglo-Amerikan” emperyalizmine ve ayrı ayrı hem Britanya emperyalizmine, hem de Amerikan emperyalizmine vurgu yapma ihtiyacı duyulduktan sonra, AB emperyalizmine vurgu yapmayı, AB emperyalizminden kurtulma hedefinin konulmasına karşı çıkmayı nasıl açıklayacağız?

Yusuf Alkım açıklıyor:

Yusuf Alkım:

“Kıbrıs üzerindeki tüm yabancı askeri üsler kapatılmalı, askeri, ekonomik ve siyasi anlaşmalar iptal edilmeli, ordular geri çekilmelidir.” Bu ne demektir? Anlamak isteyen anlar, anlamak istemeyip kendi dar kalıplarını herkese dayatmaya çalışanlar da bu şekilde boş boş ahkam keserler! KSP 20 yıllık tarihinde bir kez bile bu kadar çok örgütü bir araya toplayıp anti-emperyalist, anti-işgal çerçecede bir ortak deklerasyona imza atabildi mi? Hayır, ama DKB bunu başardı, daha da fazlasını başaracak, siz da böyle boş boş ahkam kesmeye devam edeceksiniz…”

“Kıbrıs üzerindeki tüm yabancı askeri üsler kapatılmalı, askeri, ekonomik ve siyasi anlaşmalar iptal edilmeli, ordular geri çekilmelidir.”

Yusuf Alkım’a göre bu cümle AB’yi de kapsar. “Anlamak isteyen anlar”

diye de ekliyor. “Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla!” gibi bişey mi?

İyi de, Britanya ve Amerika konusunda niye açık açık yazma ihtiyacı hissettiniz? Hem Yunanistan, hem de Türkiye’nin ada üzerindeki hakimiyetine son vermek gerektiğini vurgulama ihtiyacı hissettiniz de, iş AB emperyalizmine gelince “biz söylemeyeceğiz, ama siz anlayacaksınız” gibi bir pozisyon takındınız? Var mı bunun yanıtı? Yok!

Yusuf Alkım’da yok, ama aslında var! Siyasette hiçbir şey sebepsiz değildir, her şeyin bir sebebi vardır…

BÖLÜM 4: Sonuç Niyetine

Bu son bölümde, sadece YKP’nin değil, (ve aslında daha da önemlisi) DKB’nin de emperyalizmi kavramadığını, ulusal sorunda burjuva çözümlerden sıyrılamadığını ve anti emperyalist siyasetinin ne kadar “çürük” olduğunu göstermektir niyetim.

Evet, DKB “solda birlik” uğruna emperyalizme karşı net bir duruş sergileyememiştir. DKB, açıkça AB’ni savunan bir örgüt değildir. Ben DKB’yi AB’yi savunduğu için değil, AB’nin emperyalist bir ittifak olduğunu çeşitli demagojik laflarla gizlemeye çalışanlara taviz verdiği için eleştiriyorum.

KSP, Kıbrıs sorununu emperyalist dünya sistemi ile Kıbrıs halkı arasında bir sorun olarak görür. Sadece şu veya bu emperyalist ülke ile değil, sistem olarak emperyalizm ile Kıbrıs halkı arasında bir sorun. Yani, Kıbrıs üzerindeki gelişmeler  emperyalist  çıkarlara mı hizmet edecek, yoksa hem kendi halkına, bölge halklarına ve nihayetinde dünya halklarına mı hizmet edecek? Bunu belirleyecek olan, Kıbrıs halkının emperyalizm karşısındaki tavrı olacaktır.

İşte, komünistlere düşen görev, bu konuda net olmaktır. İşçi sınıfının ve halkların düşmanını iyi bellemektir. Bu konuda sağa sola sapmamaktır.

DKB, emperyalist sisteme karşı tavır konusunda yalpalamaktadır, küçük burjuva siyasetlerle ortaklık uğruna, onlara taviz vermektedir.

Emperyalizme karşı mücadelede küçük burjuva siyasetlere taviz, vazgeçtim “çok net bir şekilde anti emperyalist bir duruş içeriyor.” oluşunu, emperyalizme hizmet etmektir…



[1]Yusuf Alkım, 3 Haziran 2022 tarihinde gönderdiği tartışma notu. Taslak metni ve yürütülen tartışmaları bu linkten bütünlüklü inceleme şansınız var: http://www.kibrissosyalistpartisi.com/referanslar/bir-emperyalist-siyaset-yazisi-referansi/

[2]Kıbrıs’ta Sosyalist Gerçek, Aylık Siyasi Gazete, Mayıs 1998, Yıl 3, Sayı 28, sayfa 2, 9, 13.) http://st-cyprus.co.uk/stc-resources/Sayi28.pdf

[3]Ortak Deklerasyon metninin tamamı için tıklayınız: https://www.facebook.com/groups/304837762879501/permalink/5904239319605956/

[4]Salih Olgun’un ilgili Facebook paylaşımı için tıklayınız:https://www.facebook.com/Suol12/posts/pfbid0B5bSSH6eRANy9CQJyy8fTCeMX2eL8xLCEhEyMwtf5AkoPDKUvw2G2rsAcPHhPM7zl

[5]Yusuf Alkım Yoldaş Doğrudan demokrasi konusunda:

http://www.st-cyprus.co.uk/makaleler/dogrudandemokrasiduesmandkb

http://www.st-cyprus.co.uk/makaleler/leninindevletvedevrimi

http://www.st-cyprus.co.uk/makaleler/leninindevletvedevrimi2



Bu yazıyı paylaş

admin

İLGİLİ PAYLAŞIMLAR

Bunu da okuyabilirsiniz x