Size bağış da yok, bağışlama da!

Bu yazıyı paylaş

Kimse bağış yapmaya zorlanamaz. Zorlanırsa, bunun adı “bağış” olmaz, “haraç” olur. Maaşından kesinti yapılmaması için, şu veya bu şekilde zahmete girmek zorunda bırakılmak yapılacak olanın, yasanın esas niyetinin “bağış” değil, “haraç” toplama olduğunu gösterir.

Bağış gönüllülük işidir.

Kimse bağış yapmaya zorlanamaz. Zorlanırsa, bunun adı “bağış” olmaz, “haraç” olur. Maaşından kesinti yapılmaması için, şu veya bu şekilde zahmete girmek zorunda bırakılmak yapılacak olanın, yasanın esas niyetinin “bağış” değil, “haraç” toplama olduğunu gösterir.

Maaşından kesinti yapılmasını isteyen, bu uğurda zahmete de katlanmaya hazır olduğunu göstermek için başvuru yapabilir, hatta yapmalıdır da. Ama, bağış yapmayı (şu veya bu nedenle) arzu etmeyenlerin bunu bildirme zorunluluğu olmamalıdır. Bu, herşeyden önce hukuka aykırıdır. Bu, zanlının suçsuzluğunu kanıtlamaya zorlanması ile eşdeğer bir mantıktır. Bu, kendi suçsuzluğunu kanıtlayamayanların suçlu kabul edilmesi mantığıdır.

Maaşlardan kesinti yapılması anayasaya aykırıdır. Bu uygulama geçmişte denenmiş ve mahkemeden geri dönmüştü. Mahkeme, uygulamanın anayasaya aykırı olduğuna hükmetmiş ve uygulamayı durdurmuştu.

Bu nedenle Hükümet bu engeli aşmak için yasa hazırlığı içinde. Nasıl aşmaya çalışıyorlar anayasal engeli? “Kesinti yapmayacağız, bağış toplayacağız ve onun yasasını yaptık” ve, “bağış yapmak istemeyenler belirli bir süre içinde dilekçe sunmalıdırlar” diyor hükümet.

Hükümet bu kopyayı belli ki CTP önerilerinden çekti.

Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin 03.03.2023 tarihli, “Doğal afetlere yönelik hazırlık için çare maaş kesintisi değil: CTP’den 7 maddelik öneri” paketinin 7. maddesi aynen şöyleydi:

7- Maaşlardan yapılacak kesintilerin gönüllülük ilkesi çerçevesinde ele alınması son derece önemlidir. Gönüllülük haricinde yapacağı katkıyı maaş kesintisi olarak yapmak istemeyen yurttaşlara zorla kesinti yapılması doğru bir uygulama olmadığı gibi toplumsal dayanışma bilincine de zarar vermektedir.”

Ne de olsa CTP bu konuda oldukça tecrübe biriktirmiş durumdadır. Mesela; hastahanelerdeki birsürü tedavi hizmetini kamu çalışanı, sigortalılar ve emeklilerine paralı yapmanın anayasaya aykırı olduğunun çok iyi farkında olduklarından, bir yasayla bu engeli ‘baypas’ etmenin yolunu bulmuşlardı Eşref Vaiz’in Sağlık Bakanlığı döneminde (2. Ferdi Sabit Soyer Hükümeti); “bağış yasası”!

Bu yasaya göre, ödenecek paralar “bağış” olarak alınacaktı. Ödemek istemeyenlerin hastane idaresine gidip, kayıt ve ödenecek miktarın yer aldığı belge üzerine “ödeyecek gücüm yoktur” yazıp imzalamak koşuluyla “bağış”tan muaf tutulacaktı.

Kaç kişi bu yasadan haberdardır?

Kaç kişi, ödediğinin zorunluluk değil, “bağış” olduğunu biliyor?

Kaç kişi, “bağış” olduğunu bilmesine rağmen, yatırmaya zorlanmasının suç olduğunu biliyor?

Kaç kişi, tüm bunların farkında ama, içinde olduğu sağlık durumları nedeniyle, veya “aman, ayıplanmayım” diyerek sesini çıkarmayıp, “bağış” adına yapılan bu zorlama ödemeye boyun eğiyor?

İşte yasanın da temel mantığı buydu; ne kadar çok toplarsak, o kadar iyi!

İyi de, kimin için iyi?

Siz hiç, toplanan bu paraların hesabının verildiğini duydunuz mu?

Ben duymadım!

Çalışanlardan toplanan vergilerin kalem kalem nerelere harcandığını duydunuz mu peki?

Ben, bunu da duymadım!

Peki ya, KDV’lerin? “Bu yıl şu kadar KDV topladık, şu kadarını eğitime, şu kadarını sağlığa harcadık” şeklinde bir açıklama duydunuz mu?

Hayır! Duymadınız ve duymayacaksınız da…

Ama, KDV uygulamasını yerleştirmeye ve benimsetmeye dönük Osman Alkaş’lı skeçleri duymuş ve hatırlıyor olmanız lazım; “ödeyeceğiniz her kuruş, size eğitim ve sağlık hizmeti olarak geri dönecektir!”

Şimdi, tekrar soruyorum: tüm bu vergiler, KDV’ler, bağış adıyla toplanan paralar kimin için?

İşte, UBP-YDP-DP Hükümeti bu mantığı CTP’den kopya etti derken bundan bahsediyorum.

Ama, hakkını yemeyelim, şimdiki hükümetten önce Cemal Özyiğit çekmişti bu kopyayı…

Hatırlayın, Cemal Özyiğit’in Eğitim Bakanı olduğu dönemi, hani Tufan Erhürman Başbakanlığında Serdar Denktaşlı, Kudret Özersaylı ve Cemal Özyiğitli “dörtlü çete” hükümetini…

Hani, din dersleri isteğe bağlı olacaktı…

Oldu da! Oldu ama, kimin isteğine bağlı oldu? Sosyal demokratlarımızın anavatanlarının isteğine bağlı oldu!

Nasıl mı?

Şöyle; “Çocuğunun din dersi almasını istemeyen aileler, okul idarelerine veya bakanlığa yazılı müracaat etmek zorundadırlar!”

Niye, isteyenler değil de, istemeyenler müracaat edecekler?

Aynı mantık!

Yani, kuralı koyanın tercihi zorunlu din dersinden yana…

Bağış yapmak isteyenler değil de, bağış yapmak istemeyenler zahmete sokulacak ki, tutumlarından vazgeçsinler.

Yani, kuralı koyanın tercihi hastahanelerde zorunlu para toplanmasından yana…

Yani, bu son yasa da, yıllardır toplanan vergilerle okullar yenilenmediğinden halktan yeniden ve yeniden para toplanması amacıyla yapılmış…

Anlayacağınız, birbirlerine muhalefet eder görünen, hatta mecliste kavga eder pozisyonları sergileyenler, aslında aynı mantık sahibidirler.

İster UBP’li, ister CTP’li olsunlar, ister sağ olsunlar, isterse de sözde sol olsunlar, bunların hepsi de halka karşıdırlar, halk düşmanıdırlar!

Peki ama, ben neden bağış toplanmasına karşıyım?

Karşıyım, çünkü; toplanacak bağışlar, halkın vergileriyle bedelini fazlasıyla ödediği, ama çar-çur edilerek gereğinin yapılmadığı yerlere tekrardan para toplanması demektir!

Çünkü; toplanan bağışlar hiçbir zaman amacına uygun kullanılmamaktadır!

Çünkü; yaratılan bu ekonomik çöküntünün suçlusu halk değil, bizzat yönetenlerdir!

Çünkü; halktan toplanan vergiler ve bağışlar, sermayedarlara aktarılmaktadır!

Çünkü, ekonomik krizlerin sorumlusu çalışanlar değil, sermayedarlardır!

Öyleyse; ekonomik krizlerin bedelini de sermayedarlar ödemelidir!


Bu yazıyı paylaş

admin

İLGİLİ PAYLAŞIMLAR

Bunu da okuyabilirsiniz x