Yaşananlardan kuzey Kıbrıs’ın burjuva işbirlikçi siyasileri sorumludur!

Yaşananlardan kuzey Kıbrıs’ın burjuva işbirlikçi siyasileri sorumludur!
Bu yazıyı paylaş

Ankara’da, Kıbrıs’ın kuzeyinde yayınlanan Afrika gazetesi aleyhinde dava açıldı. Üstelik de, gazete sorumluları Şener Levent ve Ali Osman Tabak’ın ifadeleri alınmak için KKTC polisi görevlendirildi!

İlk bakışta, ortada hukuki bir mesele var gibi görünse de, bu olay aslında tamamıyla siyasal bir meseledir.

Yüksek mahkeme başkanı Sn. Narin Ferdi KKTC vatandaşlarının iade edilemeyeceğini açıkladı. Barolar birliği başkanı Hasan Esendağlı da benzer bir açıklama yaptı. Esendağlı ayrıca TC-KKTC arasında bir “adli yardımlaşma sözleşmesi” bulunduğunu hatırlatarak işlerin buna uygun olarak yapılıp yapılmadığını sorguladı.

Partimiz olaya hukuki açıdan ortaya konan yaklaşımları gerçekçi olmayan ‘iyi niyetli’ yaklaşımlar olarak değerlendirmektedir.

KKTC vatandaşları iade edilemez diyenler Kıbrıs’ta bulunan Türk ordu birliklerinin yürüteceği bir tutuklama operasyonunu nasıl engelleyebileceklerini de halkımıza anlatabilirler mi? Kıbrıs’ta yasak olmayan kitaplar taşıdı, şarkılar dinledi diye KKTC makamları dışındaki makamlar tarafından verilen talimatlarla öğrencilerin tutuklandığını unutmadık! TC Kökenli olup, Hem TC hem de KKTC vatandaşı olan bazı Kürt ailelerin bir gece sorgusuz sualsiz tutuklanarak apar topar Türkiye’ye iade edildiğini de unutmadık. KKTC vatandaşlarının iade edilemezliği bu insanları kapsamıyor muydu?

Modacı Barbaros Şansal’ı Türkiye’yi eleştiren yorumlarından dolayı yine sorgusuz sualsiz ve yargılamaya bile gerek duymadan Türkiye’ye götürmediler ve orada güvenliğin en yoğun olduğu hava alanı apronunda linç edercesine saldırmadılar mı? Bu bir iade olayı mıydı yoksa TC makamlarının KKTC toprakları üzerinde yürüttükleri keyfi bir tutuklama operasyonu muydu?

Afrika gazetesi yazarlarına açılan dava özünde Kıbrıs Türk halkına, onun demokratik yaşam haklarına karşı girişilmiş bir saldırıdır. Kıbrıs Sosyalist Partisi olarak bu saldırıyı şiddetle kınıyoruz. Bu saldırı karşısında sessiz kalan, fikrini söyleyebilecek cesareti dahi olmayan KKTC yöneticileri, ülkemize karşı işlenmekte olan bu suçlara ortaktırlar. Ülkemizi sömürgeleştirip ilhak etmek için uğraşanların işbirlikçileridirler.

Crans Montana görüşmeleri sonrasında gerek TC makamları, gerekse onların KKTC’deki işbirlikçileri artık federasyon çerçevesinde bir çözüm arayışına son verilmesi gerektiğine vurgu yaparak ‘yeni açılımlar’ yapmaktan bahsetmektedirler.

Son aylarda TC’nin kuzey Kıbrıs’taki elçisinin ‘teröre karşı yasa’ yapılması talepleri ve hemen ardından Türkiye’de “Barış için Akademisyenler tarafından yayınlanan 1128 imzalı bildiriye” imza koyan Kıbrıslı Türk akademisyenleri de tutuklayarak sorguladıktan sonra serbest bırakmaları; şimdi de Kuzey Kıbrıs’ta yayın yapan bir gazetenin yazarlarına, Kuzey Kıbrıs yasalarına göre suç olmayan bir fiil nedeniyle dava açmaları, Türkiye’nin Kıbrıs’ta öngördüğü yeni açılımın ne olduğuna dair çok önemli bir fikir vermektedir. Kuzey Kıbrıs Türkiye’nin işgali altında bulunan bir toprak parçası olmaktan çoktan çıkmış Türkiye’nin sömürgesi haline gelmiştir. Kuzey Kıbrıs’ın uluslararası hukukta yeri yoktur. Uluslararası hukukta Kuzey Kıbrıs “Türkiye’ye bağımlı bir alt yönetim” olarak kabul edilmektedir. Bu şartlarda Dünyanın gözünde Kuzey Kıbrıs’ta KKTC hukuku değil, TC hukuku geçerlidir. Dünyanın gözünde KKTC hukuku diye birşey yoktur. Bu şartlarda Kuzey Kıbrıs halkının demokratik haklarını koruma yeteneği bulunan bir hukuk yoktur. Bu nedenle, KKTC hukukuna göre Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşayan halkın var olma haklarını savunabileceğini düşünenler aldanıyorlar. Halkımız TC’nin dikta düzenine karşı korumasızdır!

Günümüz Türkiye’sinde burjuva hukuku bile kalmamıştır. Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devleti olmaktan çıkmıştır. Kendi anayasa mahkemesinin kararlarını bile reddeden bir devlette hukuktan söz edilemez.

İşte şimdi bu Türkiye, Kuzey Kıbrıs’ta yeni atılımlardan söz etmektedir. Söz konusu atılım Kuzey Kıbrıs’ın ilhakıdır.

Kuzey Kıbrıs’ta yaşayan halkın içine düştüğü bu çıkmazda kabahatin çoğu sizin ey Ankara’nın işbirlikçileri! Kuzey Kıbrıs halkını 44 yıldır siz işbirlikçi siyasilerin işbirlikçi siyasetleri bu çıkmaza sürüklemiştir.

Her allahın günü, “KKTC bağımsız ve egemen bir ülkedir. Egemenliğimizi Rum’a teslim etmeyeceğiz” diye ahkam keser, yalan söylersiniz! Hade bakalım, “Egemenliğimizi Ankara’ya da teslim etmeyeceğiz!” deyin!

KKTC başbakanı “Polis bana bağlıdır” demeyi bilir!  Hade bakalım, gücün varsa Afrika gazetesi yazarlarının ifadelerini almak üzere giden polisleri ve emri veren polis komutanını görevden al da görelim!

Ülkesi sömürgeleştirilirken ve İlhaka doğru adımlar atılırken “Sığınacağımız en güvenli liman Türkiye’dir!” diyebilen sayın başkan, hade bakalım, “Özür dilerim, aldanmışım. Türkiye hiç de sığınacağımız liman değilmiş” demeyi dene!

Halkımız döviz karşısında eriyen TL yüzünden sefalete sürüklenirken, “Napalım TL’nin kontrolü bizde değil ki. Hiçbir şey yapamayız” deme gafletini gösteren siyasiler, hade bakalım, “Ankara, ne paranı ne de hükmetmeni istemiyoruz!” demeyi denesenize!

Diyemezsiniz! Hiçbirini diyemezsiniz… Ve bu diyemeyişinizin hukukla falan da alakası yok, tamamıyla siyasetlerinizle alakalıdır.  Çünkü sizler, Ankara’ya çoktan “tavla teslim” olmuş siyasetçilersiniz.

Sizler, ne bir bütün olarak Kıbrıs halkının, ne de Kıbrıslı Türklerin bu ülkenin sahibi olduklarını savunan siyasetçiler değilsiniz…

Sizler, Türkiye’nin ülkemizi sömürgeleştirmesi, Türkiye’nin parçası olması için size biçilen rolleri oynuyorsunuz…

İşte bu nedenlerle, yaşananlardan siz burjuva, işbirlikçi siyasetçiler sorumlusunuz, sömürgeciden de önce ve sömürgeciden daha çok…

Çünkü yerli işbirlikçileri olmayan hiçbir sömürgeci güç sömürgeleştiremez bir ülkeyi…

KSP Merkez Komitesi


Bu yazıyı paylaş

Kıbrıs Sosyalist Partisi

İLGİLİ PAYLAŞIMLAR

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *




Enter Captcha Here :

Bunu da okuyabilirsiniz x